Dün gece rüyamda Mersin'deki evimdeydim. Sanki hiç gitmemişim gibi devam ediyordu her şey. Bir an önce bu şehirden çıkmalıydım. bu sefer yanıma hiçbir şey almayıp motoruma bindim. Otobana çıkıp sürebildiğim kadar hızlı sürdüm. Beni bir an önce kimsenin beni tanımadığı bir yere götürmeliydi bu motor. Zavallı çok zorladığım için altımda bağırırken, ben hiç oralı olmuyordum. "Daha hızlı gitmelisin. Lütfen bana yardım et!" Arabaların sağından solundan yılan gibi kıvrılıp geçerken, aniden tek şerit yolda karşıma bir tır çıktı. Ters yöne doğru, üzerime geliyordu. Durmamın ya da kaçmamın imkanı yoktu. Ben de tırı tam ortalayıp motoru yatırdım. Motorla birlikte (Biliyorum imkansızdı ama) tırın altından geçtik. Geçerken tırın alt takımlarına vücudumun her yeri çarpmıştı. Tırın arkasından çıktığımızda hala hayattaydım. Fakat kıpırdayamıyordum. Bedenim komutlarımı dinlemiyordu. Olanları anlamaya çalıştım. Ters yönde istikamet eden bir tır... Benim bir suçum yoktu. Hata ondaydı. Suç tamamen onundu. Evet, çıkardığım sonuç buydu. Ama neden benim canım yanıyordu? Neden suçlu olan o olmasına rağmen, olan ona değil de bana olmuştu? Ben bütün kurallara uymama rağmen neden parçalanmış bir şekilde yerde yatan beden benimdi. Şimdi yakınlarım beni böyle görse "Viltis yine motoru dengesiz kullanıyordur. Kesin Viltis çarpmıştır tıra." diyeceklerdi. Ama tırın ters yönde geldiğini diğer araçlar da görmüştür değil mi? Ben şuan kıpırdayamadığım için anlatamam belki ama, onlar benim yerime "Viltis'in bir suçu yok. O haklı." diyebilirlerdi. Peki ya derler miydi? "Acaba çevremde kazayı gören kimse kalmış mıdır?" diye kafamı kaldırıp bakmak istedim. Fakat gözlerim haricinde hiçbir yerimi oynatamıyordum. Belki de haklılardır... Belki de ters yönde gelen bir tır olabileceğini düşünüp, o kadar hızlı sürmemeliydim. Belki de kendimden bu kadar emin olmamalıydım. Belki de... Canım acıyor...
Uyandığımda gerçekten üzerimden bir tır geçmiş gibi hissediyordum. Bedenim o kadar ağırdı ki vücudumu kaldıramıyordum. Neden bu kadar saçma rüyalar görüyordum böyle. Kendimden gerçekten nefret ediyordum. Normal insanlar gibi olamadığım için kendimden nefret ediyordum. Normal insanlar gibi bir hayat yaşayamadığım için kendimden nefret ediyordum. Her şeye bir anlam yüklüyordum. Çünkü benim gözümde eğer herhangi bir şeyin anlamı yoksa, o zaman neden var olmuştu? Bu yargımı bir türlü yıkamıyordum. Uyumakta anlam arıyordum. Rüyalarımda anlam arıyordum. Güneşin doğmasında, gecenin bu kadar güzel olmasında anlam arıyordum. Bulamayınca delirip kafayı yiyordum. Saat neredeyse 14:00 olmuştu. Hemen hemen tüm günümü hiç etmiştim. Kendime gelmek için bir duşa girdim. Yazmak Bey'in verdiği kitabı bitirmem gerekiyordu. Biriken çamaşırlarımı yıkamam gerekiyordu. Bulaşıkları yıkamam gerekiyordu. İftar için yemek yapmam gerekiyordu...
Çamaşırları makineye atıp, onlar çıkana kadar kitap okudum. Çıktıktan sonra onları serdim. Hala rüyanın etkisindeydim sanırım. Fıstığım da bitmişti zaten. Saat 16:00 olmasına rağmen giyinip kendimi dışarı attım. Amacım fıstık alabileceğim bir kuruyemişçi bulmaktı. Fakat aslında nereye gittiğimi bilmeden sonsuza kadar yürümek istiyordum. Kulaklığımı da yanıma almıştım. Dışarı çıkıp kulağıma takar takmaz düşük pil uyarısı verdi. Lanet kulaklıklar bir şekilde bozulmuştu. Kutularında olmalarına rağmen ilk taktığımda şarj olmuyor, daha sonrasında şarj olmaya başlıyorlardı. Ben de sakin kalmaya çalışarak tek tek takmaya karar verdim. "Play" tuşuna basınca ilk çalan parça Sancak - Zaman Nasıl Çözer? oldu. "Zaman nasıl çözer? Hesap ver anlamıyor musun? Her uyku haram, gecelerim ve bir de ansızın nefretim. Gel! Bir de buradan bak. Hangisi zormuş? Hangisi korkunç..?"
Garip bir şekilde etrafta hiç kuruyemişçi yoktu. Gerçekten denk gelmemiştim. Sanki Şehir yürümemi istiyordu. Yürümek benim Ortaokul zamanlarında edindiğim bir alışkanlıktı. İlk defa bir kıza aşık olmuştum (Sonra da bir daha olmamak konusunda kendime söz verdim) ve kızın evi, bizim evden yaklaşık 3 km uzaklıktaydı. Ben de aileme zayıflamak için yürüyüşe çıktığımı söyleyip (O zamanlar kiloluydum) onların evine kadar yürür, oradan geri dönerdim. Amacım onu görmek falan değildi. Onun evinin önünden geçmek yetiyordu bana. Hem gerçekten spor yapmış oluyordum. Yine krizi fırsata çevirmiştim anlayacağınız. O zamanlar çok küçüktüm ve bir kulaklığım yoktu. O nedenle yol boyunca kendim şarkı mırıldanıyordum. Bazen yağmur altında, bazen rüzgarlı havalarda, ne olursa olsun o yolu gidip geliyordum. Bazı zamanlarda çok fazla ödevim oluyordu, ya da okuldan yorgun gelmiş uyuyakalmış oluyordum. Öyle zamanlarda akşam bile olsa, neredeyse koşar adımlarla o yolu yürüyüp geri eve geliyordum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kendimle Baş Başayken - Nevşehir
RandomHer şeyini geride bırakıp kendini bir bilinmezliğe doğru sürükleyen Viltis, yıllardır sahip olamadığı huzuru ve mutluluğu bulmak için bir yolculuğa çıkar. Geçmişi ile ilgili her şeyi geride bırakan Viltis, duygusuz ve saf mantık dolu bir hayat yaşam...