15. GÜN - SENİ BULDUM VİLTİS!

6 0 0
                                    

       Dün gece yine Mersin'de bir arkadaşımın evindeydim. Adeta iki şehirde yaşıyorum. Gündüzleri Nevşehir'de, geceleri uyuduğumda ise Mersin'de... Gerçekten şaka gibi. Ne zaman bitecek acaba bu sinir bozucu kabuslar? Aklımda güzel düşünceler var aslında ama... "Söz verdin Viltis. Senden geriye kalan tek şey verdiğin sözleri tutuyor olman. Ne olur bunu da aşağılık birkaç insan yüzünden kaybetme." Rüyamı detaylı anlatmayacağım çünkü biraz özel bir rüyaydı. Tamamen psikolojik olduğu apaçık belli olsa da, bir o kadar da manasız gelen bu rüyayı bir türlü anlamlandıramadım. Bir arkadaşımın evindeydik ve birileri vardı. Ve bir takım olaylar yaşanmıştı. Birileri hak ettiğini bulmuştu diyeyim. Yine de içim rahat değildi. Bir şeyler ters gidiyordu. Gerçekten böyle olmasını istemiş miydim? "Bu şehirden neden çıkamıyorum?" diye düşünürken uyandım...

       Gerçekten aptallaşmıştım artık. Sonum akıl hastanesi gibi görünüyor bu gidişle. Kalktığımda geçenlerde durumumu anlattığım, ve sonuç olarak bana "Sen acıdan zevk alıyorsun Viltis!" diyen arkadaşımın özür mesajı ile karşılaştım. Mesajda kısaca konuştuklarımızı tekrar tekrar okuduğunu, beni yeni yeni anlayabildiğini, yanlış bir yargıda bulunduğu için kendini çok kötü hissettiğini belirtmişti. "Sorun değil. Beni anladığın için teşekkür ederim." dedim. Başka ne diyebilirdim ki... Ne ona kızabiliyordum ne de içim soğuyordu. Daha kaç kişinin benim hakkımdaki yargılarının düzelmesini bekleyecektim? Ya da gerçekten beni yanlış yargılayanların bana özür mesajı attıkları bir sabaha uyanabilecek miydim? Peki ya tüm bunlar gerçekleşirken, ben o sabaha uyanabilecek miydim..?

       Artık kimseyle durumum hakkında uzun konuşmuyordum. Artık bir kara kutuyum insanlar için. İnsanlardan medet ummayı bırakmam gerekiyor artık. Bir liman bulmaya çalışmaktan vazgeçmem gerekiyor. Dinlenecek bir kıyı, ağlayacak bir yastık aramaktan vazgeçmeliyim. Çünkü olmayacak. Olduğunu zannettiğim zamanlar olacak sadece. Bunu görebiliyorum artık. Tek başıma bu leş dünyada çürüyüp gideceğim. Şimdi bunu okuyup "Olur mu öyle şey Viltis? Biz her zaman senin yanındayız. Biz hep seninleyiz." diyen bir sürü insanlar olacaktır. Madem yanımdasınız, o halde neden kafamın içinde tek başımayım? Neden boğazımdaki düğümleri kimse çözemiyor? "Birinin aklına nasıl girebiliriz ki Viltis?" diyorsunuz değil mi? Basit... Hem de çok basit...

       Bir insanın aklına girebilmek için ilk önce kalbine girebilmeniz lazım dostlarım. Akıl kalbin yükünü taşır. Benim sürekli zihnimin içinde at koşturan kişilerin hepsi, zamanında kalbime girmiş kişiler. Değer verdiğim, önemsediğim kişiler. Peki size 100 puanlık soru: Şuan neden kafamın içinde bana yardım edecek kimse yok? Neden bu koca kargaşanın içinde tek başımayım? Biraz bunların cevabını düşünün. Ya da direk şu şekilde açıklayayım; Çünkü artık bir kalbim yok. Böylelikle kimse kalbime giremiyor? Eee kalbime giremedikleri için aklıma da giremiyorlar. Aklıma giremedikleri için de bana yardımcı olamıyorlar. İşte her şey bu kadar basit. "Madem her şey bu kadar açıklanabilir ve basit, Seni rahatsız eden şey ne o halde Viltis?" diyorsunuz şimdi de. Beni rahatsız eden şey şu; Madem her şey bu kadar açık. Madem ki yanımda olamıyorlar, o halde "Biz senin yanındayız" derken utanmıyorlar mı..?

       Yine kendi kendime felsefe yapaktan sıkılıp, gece ısladığım fasulyelere bakmaya gittim. Neredeyse bütün kavanoz ağzına kadar dolmuştu. Fasulyelerin bu kadar şiştiklerini bilmiyordum. Daha önce fasulye yemeği yapılırken izlemek nasip olmamıştı. Şimdi fasulyeleri haşlamam gerekiyordu. Bu sırada sabahki özür mesajı atan arkadaşım, beni aradı. Ya da ben onu aradım tam hatırlamıyorum. Tek hatırladığım saatlerce konuştuğumuz. "Ben senin nerede olduğunu buldum Viltis? Sen kesin Nevşehir'desin." dedi. Kendinden bu kadar emin ilk defa konuşuyordu. Demek ki bir şeyler öğrenmişti. Ben geldiğimden beridir yeteri kadar açık vermiştim tabi ki. Şimdiye kadar bulamamaları gerçekten çok ironikti. Ama neden bugün bu kadar emindi? Daha önce de Nevşehir tahmini vardı ama bugün çok başkaydı...

        Sebebi üzerine biraz düşününce bulmam çok zor olmadı. Bu kadar emindi çünkü dün snap atarken kitabın küçük bir kısmını çekip atmıştım. Kitabı okumak istemişti ama izin vermemiştim. Bu işin peşini bırakmamış olmalıydı. Sadece emin olmam kaldı geriye. Kitap hakkında bir kaç şey söylediğimde dünkü gibi okumakta ısrarcı olmamıştı. Yıllarca tiyatro yaptığım için ve insan analizlerine ilgim olduğu için yalan söylediğini hemen anladım. Bildiğini gizlemeye çalışıyor, hatta benim kendi rızamla söylememi sağlamak için yollar arıyordu. Mutluluğu ses tonundan anlaşılabiliyordu. "Seni buldum Viltis!" diyordu. "Seni buldum..."

       Telefonla konuşmaya devam ederken, bir yandan da fasulyeleri haşlıyordum. Size bir tavsiye dostlarım; Fasulyeleri ıslamak için asla bir kavanoz kullanmayın. Neden mi? Çünkü fasulyeler rahat rahat şişemeyip kavanoza sıkışıyorlar ve alttaki fasulyeler küçük kalıyor. Yine de hepsini eşit derecede haşlamaya büyük özen gösterdim. İçeri geçip biraz Almanca çalışmamın sırası gelmişti. Bugünkü kelimemiz "Gemeinsam" yani "Birlikte" demek.  Daha sonra (Artık bir oyun bağımlısı olduğum için) tekrardan geyik avlamaya başladım. Arkadaşımla hala telefonda konuşuyorduk ve bir şekilde onu da birlikte geyik avlamaya ikna ettim. İlk başlarda "Ne kadar canisin Viltis. Geyiklerden ne istiyorsun?" diyen arkadaşım. Beraber oynadığımız 2 saatin sonunda, ondan önce ben vurduğum için bana darılmaya başlamıştı...

       Gece olmuştu ki biz hala av peşindeydik. Bir yerden sonra ava giderken şarkı mırıldanmaya bile başlamıştım. Alakasız bir şarkıydı ama arada ağzıma takılırdı. Yine Elvin Mirzezade - Düşün Meni parçası ağzıma takılmıştı "Xəyallarım, niyə yarım qaldı xəyallarım? Mən ağalaram. Gecələri səni mən yuxuda görüb sayaqlaram..." Dediğim gibi, alakasızdı avla ama söylüyordum işte. Arkadaşımla oyun oynarken bir anda "Eee? Beğendin mi kitabı bari?" dedim. "Ne kitabı?" diye anlamamazlığa yattı. "Her şeyi biliyorum yalan söylemene gerek yok." dedim. Anladığımı anlamıştı. O nedenle üstelemedi. Kitabı okumuştu. Artık beni daha iyi anladığını umarak oyuna devam ettim... Gece 2'ye geliyordu ki arkadaşımın kardeşi bir anda odaya girip "Hala geyik mi avlıyorsunuz siz? Gerçekten kafayı yemişsiniz." dedi. Arkadaşım bir şey için kalkmak zorunda kaldığında yerine kardeşi oturdu ve ona da biraz gösterdim. Kardeşiyle oyunu kapattığımızda saat sabahın 7'siydi...

       Gerçekten çok yorulmuştum. Ama ne bileyim. Düşünmeden geçmişti işte zaman. Şimdilik önemli olan sadece bu değil miydi? Nereye kadar kaçacağımı inanın bilmiyorum dostlarım. Daha iyi bir yol bulana kadar kaçacağım sadece. Yatağımda yatıp "Bir daha kalbim olacak? Ya da artık olacak mı?" diye düşünürken, aklıma (Genelde böyle şeyler muhakkak size daha fazla acı vermek için aklınıza gelir) Yılmaz Erdoğan'ın "Yağdıkça" şiiri geldi. Yüzümde acı bir tebessümle açıp okumaya başladım;

...Kim daha çok yalan söndürdü çay bardaklarında?Hangisi talandı demli öpücüklerin?Ve buğularda yitirilen kimin adıydı?Bir aşktan diğerine kaç saatte gidiliyordu?Soyulur muydu kabuğu hayatın?Yoksa bütün vitamini kabuğunda mıydı?Yağmur şehre bir yağdıBen ağladım...Ben en çok seni götürdüm giderkenAklımın nakliyesiydi, asıl yoran taşıyıcılarıYardan düşmüştüm, yaralarım yardan armağandıKutsal kitabımdı "Ziyan Edilmiş Sevgililer Atlası"Ben sevmeyi beceremedim, belki de sevilmeyi"Benim sevmeye engel evcil acılarım vardı..."

Kendimle Baş Başayken - NevşehirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin