13. GÜN - MİGREN

8 0 0
                                    

       Dün gece rüyamda işler biraz karıştı. Yine Mersin'de evimdeydim ve erkek kardeşim hariç bütün ev halkı beraberdik. Ama bir gariplik vardı. Kardeşlerimin en küçüğü olan kız kardeşim, sürekli bana hakaret ederek beni kışkırtıyordu. Kendimi dizginlemeye çalışıp söylediklerini kulak ardı etmeye çalışıyordum ama işe yaramıyordu. Bana unutmaya çalıştığım her şeyi yeniden hatırlatıyor, yetmezmiş gibi hatalarımı da yüzüme vuruyordu. Yaptığım yanlışları bağırarak yüzüme vururken, ailem de onu onaylarcasına bu duruma sessiz kalıyorlardı. Normalde böyle yapacak bir kız değildi. Kolay kolay bana karşı gelmez, beni sever, kırmaktan çekinirdi. Fakat sanki bütün insanların benim hakkımda düşündüğü olumsuz düşünceler kardeşimde birleşmiş, ağzının kenarı ile gülümseyerek beni intihara sürüklemeye çalışıyordu. En sonunda öyle bir patladım ki, boğazım yırtılana kadar bağırdığımı hatırlıyorum. Hem ağlıyordum, hem bütün benliğimle evi yıkarcasına bağırıyordum. Her cümlemden sonra şiddeti bir tık daha arttırıyordum. Adeta kendimden geçmiştim. Kalkıp (Normalde asla yapmayacağım bir şey) kardeşime vurmaya başladım. Kemiklerini kırarcasına ona vururken, bir yandan da ağlayıp bağırmaya devam ediyordum. O kadar delirmiştim ki, rüyanın ne zaman bittiğini ve ne zaman uyandığımı hatırlamıyorum...

       Normalde bağırmak adetim değildir dostlarım. Hele ki sevdiğim ya da değer verdiğim birine asla sesimi yükseltmem. Buna özellikle dikkat ederim. Beni ne kadar kırarlarsa onlara karşı o kadar susarım aslında. Bazen gerçekten canım yandığında dilim sivrilir. Onları kırmak için söylemesem de, gerçekleri öyle yüzlerine vururum ki, bu sefer karşımdakinin canı yanmaya başlar. Ama beni gerçekten tanıyan insanlar susmamın anlamını bilirler. O nedenle dilimin sivrilmesine gerek kalmaz. "Viltis susuyorsa bir sorun vardır." derler. Çünkü ben susmaya başladıysam eğer, karşımdakinin artık beni asla anlamayacağına emin olduğum için susmuşumdur. Ben beni anlayamayacak birine tek kelime daha edip kendimi açıklamaya çalışmam. Ha gün gelir beni muhakkak bir şekilde anlarlar. "Beni dinlemeyenler, beni dinleyecekleri duruma gelene kadar ölmezler." derim hep. Kesinlikle anlarlar. Ama anladıklarında onlar için de benim için de çok geç olur...

       "Neden böyle aptalca bir rüya gördüm acaba?" diye düşünürken aniden başka bir terslik fark ettim. Başım ciddi bir şekilde deli gibi ağrıyordu. "Ah migren krizi... Hoşgeldin. 13 gündür yoktun. Gözüm yollarda kaldı. Ne iyi ettin de geldin..." Migren krizine girmiştim. Aslında geç bile kaldım. Bu kadar stres ve düşünceye şimdiye kadar bir sürü atak geçirmem gerekiyordu. Yine de her zaman yaptığım gibi, ağrıyı görmezden gelip günüme devam etmeye çalıştım. Oruç tutuyordum. Yani ilaç içemezdim. İftar saatine de çok vardı. Eee ağlayacak kimsem de yoktu. Bu durumda tüm gün migrenimi düşünüp ağrıdan kıvranamazdım. Ben de "Yok say" tuşuna bastım. Genelde vücudumdaki herhangi bir ağrı için bunu yapardım. "Yok say" bastırabildiğim kadar bastırır, önünü alamazsam bir şeyler yapmaya koyulurdum...

       Migren krizim bütün günümü mahvedebilirdi. O nedenle şiddetlenmeden biriken işlerimi halletmeliydim. Önce mutfağa girip, dünden kalan rezaleti temizlemeye koyuldum. Yanmış bulgur pilavı savaşından kalan tahribatı temizlemem gerekiyordu. Kolları sıvayıp bütün ocağı, tezgahla beraber güzelce temizledim. Sonra kirlilerimi makineye atıp, serdim. Daha sonra ortalığı toparladım ve her yerin tertemiz olmasının bana verdiği mutlulukla yatağıma geçtim. Kesinlikle eğer kafanız çok doluysa ve yapacak hiçbir şey bulamazsanız temizlik yapın dostlarım. Hem zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz, hem de (benim gibi düzen takıntınız varsa tabi) her şeyin temiz ve yerli yerinde olduğunu görüp mutlu oluyorsunuz...

       Küçük çaplı temizlik seansımızdan sonra oturup biraz kitap okumaya başladım. Daha sonra kitaptan sıkılıp, Almanca çalışmaya geçtim. Bugünkü kelimemiz "Teuer" yani "Pahalı" demek. Daha sonra her şeyi bir kenara bırakıp Mersin'den tanıdığım yakın dostlarımdan birinin doğum gününü kutlamak için telefonu elime aldım. Aradığımda doğum gününü kutlayacağımı anladığı için "İyi ki doğdun Viltis..." diye bir şaka yaptı bana. Biraz muhabbetten sonra, diğer dostlarımızı da konuşmaya dahil etmeye karar verdik. İş görüntülü sohbete geldiğinde artık 4 kişiydik. O kadar çok konuşup gülüştük ki, zamanın nasıl geçtiğini anlamadık. İki arkadaşımız bizimle konuşurken yemek yapıyorlardı bir yandan da. 4'ümüz de başka şehirlerdeydik. Ve hepimiz birbirimizi çok özlemiştik...

Kendimle Baş Başayken - NevşehirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin