8. GÜN - TİYATRO TARİHİ

6 0 0
                                    

       Bu sabah uzun süre sonra ilk defa erken uyandım. Uyanmamın sebebi biraz garipti tabi ki. Uyandım çünkü... Vuruldum... Evet dostlarım. Rüyamda iki el sağ bacağıma, iki el de sol bacağıma sıktılar. Hiç tanımadığım bir adam tarafından bir anda vurulmuştum. Aslında ilk ben onu fark ettim ve elimde de silah vardı. Fakat ona doğrultup sıkmama rağmen silah her nedense tutukluk yaptı ve vurulan taraf ben oldum. Ama uyanmamın sebebi korkmam falan değildi. Uyanmamın sebebi gerçekten vücudumda kurşunun girdiği yerlerin ağrımasıydı. Uyandıktan sonra da kurşun yerleri bir müddet daha ağrımaya devam etti. Öyle ki bir yerden sonra bacaklarımı gerçekten de kontrol etmek zorunda kaldım. Umarım artık size "Rüyalarım çok gerçekçi." dediğimde beni daha fazla ciddiye alırsınız...

       Biraz kafamı dağıtmak için açıp Stranger Things izlerken uyuyakaldım. Öğlen saatlerinde tekrardan uyandığımda artık bacaklarım kurşunlu değildi. Bir dahaki sefere vurulmamak için daha dikkatli olmam gerekiyordu. Bugünkü işim (Hamurcu abinin tavsiyelerine uyarak) çıkıp benzin istasyonunun oradaki kafelere bakıp iş bulmaktı. Eski çalıştığım yerle ilgili sorunlardan dolayı sigortalı bir iş bulamazdım. O nedenle günübirlik ve sigortasız çalışabileceğim bir iş bulmalıydım. Paraya şuan için ihtiyacım yok. Beni bir müddet yaşatacak kadar param var. Ama son yaşadığım olaylardan sonra anladım ki hiçbir şeye kesin gözüyle bakamazsınız. Ve kendiniz dahi olsanız, asla kimseye güvenemezsiniz...

       Dışarı çıktığımda hava gayet iyiydi. Montumu aldığım için pişman oldum. Biraz yürüdükten sonra hemen terledim. Kilolu ya da yürümeye alışık olmadığım için değildi. Tam tersine normal bir insandan çok daha hızlı yürürdüm. Yürümek benim için hep bir terapi olmuştur. O nedenle zaman içerisinde kendimi bu konuda epey geliştirdiğimi düşünüyorum. Nevşehir'e geldiğimden beri bugün ilk defa pantolon giymiştim. Genelde (Belki size saçma gelecek ama) eşofmanla gezmeyi adet edinmiştim. Sebebi çok basitti. Kimsenin bana göz ucuyla bile bakmasını istemiyordum. Bunun için epey bir çaba harcamıştım. Sakal bırakmıştım, saçımı kazıtmıştım, giyinişime hiç önem vermiyordum, üstüne üstlük genelde somurtup çorabın üzerine terlik giyiyordum. Gözünüzde canlandırdığınız adamla, yolda yürürken ne kadar muhattap olursanız, insanların da benimle o kadar muhattap olmasını istiyordum çünkü. Biliyorum bu sizin için tam bir saçmalık. İnsan bile bile neden kedini gösterebildiği kadar çirkin gösterir değil mi? Haklısınız ama işte... Neyse...

       Evden çıkarken hiç botuma dikkat etmemiştim. Çıktıktan sonra fark ettim ki dünkü fırın maceramdan sonra tamamen unla kaplanmış. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama sağından ve solundan da açılmaya başlamış. Umarım düşmanım değillerdir ve ayağa bakmazlar. Yolun aşağısına indiğimde petrolü buldum. Hamurcu abinin de dediği gibi boylu boyunca kafe doluydu. Ama bahsettiği gibi kerhanelik bir durum da yoktu açıkçası. Bir kafede çalışmak istemiyordum çünkü sıvı şeyleri taşımak konusunda tam bir beceriksizim. Yani garson olarak hiçbir işlerine yaramam. Beni bulaşıkçı falan yaparlar umarım. Aslında yemek yapan küçük bir işletmeye girsem hem bir şeyler öğrenirim hem de rahat çalışırım diye düşündüm. Bana çok uzak olmayan bir Gaziantep yemek lokantası gördüm. "Hemşeri hemşeriyi gurbette..." tezini çürütmem gerekiyordu. Ben de o lokantadan başlamaya karar verdim...

       İçeriye girip samimi bir şekilde "Selamınaleyküm. Ben Viltis. Nevşehir'e yeni geldim. Aslen Gaziantep'liyim. İş arıyordum da, Gaziantep yazısını görünce hem bir selam vereyim, hem de buralarda çalışabileceğim bir yer var mı diye sorayım istedim." dedim. O da bana buranın durumundan biraz bahsetti. Depremden dolayı okullar kapatılınca insanlar çalıştıracak eleman bulamamış. O nedenle bir çok işletme kapatmış ya da devretmiş. Açık kalanlar da kadroları tam oldukları için açık kalabilmişler. "Keşke sana yardımcı olabilseydim. İlerde kafeler var. Oralara bir sor bakalım şansını dene." dedi. Ben de "Teşekkür ederim. Kendinize iyi bakın." deyip çıkışa yöneldim. Ardımdan "Gadanı alırım senin. Arada çay içmeye uğra." dedi. Bilmeyenler için telaffuz edeyim; "Gada" Gaziantep'de "Dert, tasa" anlamında kullanılır. "Gadanı alim senin." demek bir nevi "Derdini ben dert edineyim." anlamına gelen bir sevgi cümlesidir. "Teşekkürler. Belki bir iftardan sonra çaya uğrarım." deyip lokantadan çıktım. Ehh... En azından atasözünü tamamlatmadı adamcağız...

Kendimle Baş Başayken - NevşehirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin