Dün gece rüyamda inception yaşadım adeta. İlginç bir rüya olduğunu söylemeliyim dostlarım. Bir özel gücüm vardı sanırım. Tam olarak ne olduğunu çözememiştim. Rüyamda uyuyup, rüyamın içinde gördüğüm rüyada ne oluyorsa, rüyamda da gerçek oluyordu. Beyniniz yandı değil mi? Bunlar daha basit rüyalarım. Bazen o kadar karmaşık ve detaylı rüyalar görüyorum ki uyandığımda migren krizine girmiş oluyorum. Öncelikle daha basite indirgemeye çalışayım şu rüyayı; Misal, siz gerçek hayatınızda bir arkadaşınızla küssünüz. Eğer rüyanızda barıştıysanız, uyandığınızda da arkadaşınız hiçbir şey olmamış gibi sizinle konuşmaya devam ediyor. Ya da rüyanızda iki alakasız insanı evli gördünüz, uyandığınızda gerçek hayatta da o iki insan evlenmiş oluyor. İşte rüyamdaki gördüğüm gücüm buydu. Rüyamda uyumuş, rüya görmüş, gördüğüm rüyada yıllardır kızıyla konuşmayan bir adamın kızıyla barıştığına şahit olmuş, uyandığımda ise (Hala rüyadayım bu arada) adamla kızını karşı karşıya getirmiş, hiçbir şey olmamış gibi birbirlerine sarıldıklarını görünce de şok olmuştum. "Peki ben bununla ne yapacağım şimdi? Çok riskli bir güç değil mi?" derken çok geçmedi ve uyandım...
Bu kadar karmaşa fazlaydı. Ayaklarım yavaş yavaş iyileşiyorlardı. Üzerlerine basınca bunu fark ettim. Dün geceki "Asla bir daha normale dönemeyeceğim." farkındalığı hala üzerimdeydi. Ne yaparsam yapayım iyi gelmiyordu. Git gide tükeniyordum. direnebildiğim kadar direnmem gerekiyordu. Neden bu kadar zayıf düştüğümü bir türlü anlamıyordum. İnanın bana dostlarım, eskiden çok güçlü bir adamdım. Beni neredeyse hiçbir şey yıkamazdı. Çelik gibi sinirlerim vardı. Öyle ki çevremdeki insanlar hep bana "Viltis senin hayatta hiç mi sorunun olmuyor? Biz seni hiç suratını asarken görmedik. Ne zaman yüzüne baksak gülüyorsun. Keşke biz de senin gibi olabilseydik." derlerdi. Ben de gülümseyip "Aman ne dilediğinize dikkat edin." derdim. Tabi bu yaklaşık 1 sene önceydi. Son bir senede yaşadığım olaylar beni tüketmişti. Ve beni küçük bir bebeğe dönüştürmüştü. Sinirlerimi altüst etmişti. Her şeyden etkilenir hale gelmiştim. İçten içe ölüyordum ve insanlar bana yardım etmek yerine, üzerime biraz daha toprak atıyorlardı...
Öyle ki bir yerden sonra çevremdeki bazı kendini bilmişler "Viltis çok depresif. Sürekli hüzünlü. Dramatik adam. Acıdan zevk alıyor baksanıza. Bir tek dert sende var sanki Viltis. Ne yaşadın şu sefil, küçük hayatında. Yüzüne bakanın modu düşüyor toparla artık kendini..." gibi şeyler söylemeye başladılar bana. Güleceksiniz belki ama bazıları "İlgi çekmeye çalışıyor aslında. Tek derdi fark edilmek." gibi şeyler bile söylemeye başladılar. Sizi temin ederim dostlarım, ilgiye falan ihtiyacım yok. Eğer ilgiye ihtiyacım olsaydı, beni seven, bana ilgi gösteren onca insanı arkamda bırakıp, yapayalnız hiç bilmediğim bir şehirde yaşamaya çalışır mıydım? Gelip beni bulmasınlar diye bulunduğum yeri herkesten saklar mıydım söyler misiniz? Acıdan zevk alıyormuşum. Kim böyle bir acıdan zevk alır ha? Kim hayatını sürekli böyle geçirmek ister? Gerçekten şu durumumdan zevk alıyor gibi mi gözüküyorum..?
İnanın bana herkese çiçekler dağıtmayı ben sizden daha fazla isterdim. İyi olmayı, gülümsemeyi hepinizden çok isterdim. Denemiyorum mu sanıyorsunuz? Her anımda deniyorum. Bu yaşıma kadar hep bir şekilde kalktım ayağa. Hep gülümsedim. Hep insanlara iyi hissettirdim. Ama yemin ederim dostlarım. Yemin ederim her denediğimde o gülümsemeyi yüzümden kazıyana kadar parçaladılar derimi. Size yemin ederim... Şimdi sorsanız inkar edecek o kadar vicdan yoksunu girdi ki hayatıma. "Biz Viltis'e hiçbir şey yapmadık. O ne yaptıysa kendine yaptı." "Ne yaptı peki Viltis?" diye sorsanız hepsinin vermek durumunda kalacağı cevabı söyleyeyim size "Bize haddimizden fazla değer verdi. Viltis yaptı bunu, biz istemedik..."
İşte benim en büyük kusurum dostlarım. Birine değer verirken bütün benliğimi ortaya koyuyorum. O benden alacağını alıp defolup gittiğinde ise benliğim diye bir şey kalmıyor. "Eee bu yaşına kadar geldin. Öğrenemedin mi hala Viltis?" diyorsunuz değil mi? O işler o kadar kolay olmuyor maalesef. Çünkü her gelen daha fazla inandırıcı konuşuyor. Her gelen ona inanmam için kendini yırtıyor. Yemek, uyumak, su içmek gibi inanmak da bir ihtiyaçtır dostlarım. İnsan denilen varlık bir şeylere inanmak zorundadır. Her ne olursa... Sabah kalkacağınıza inanmak zorundasınız. Nefes aldığınızda tekrar vereceğinize inanmak zorundasınız. Dünyadaki hiçbir insana inanmadan, herkesten şüphe duyarak nasıl yaşayabilirim söyler misiniz? Bu şekilde yaşanan bir hayata "Hayat" diyebilir misiniz? Peki herkesi geçtim, ya bir insanın kendine inancı kalmadıysa..?
Hissediyorum dostlarım. Zihnimde bir şeyler ters gidiyor. Ruhumda bir şeyler ters gidiyor. Bütün bünyem altüst olmuş durumda hissediyorum. Bu kadar zayıf düştüğüm için kendimden nefret ediyorum. Kimseye oturup anlatmıyorum artık. Beni anlayabilecekleri kısımları geçeli çok oldu. Ne hissettiğimi anlayamazlar. Ne yaşadığımı göremezler. Çünkü içime atmaya o kadar alışmışım ki, istesem de dışarıya vuramıyorum. Avazım çıktığı kadar bağıramıyorum. Nefretimi birilerinin yüzüne kusamıyorum. İçime atmamak için yalnız kalıp, gönlümce dışa vurmak istemiştim. Ama yapamıyorum. Her şeyi halleden Viltis... Artık... Bilmiyorum...
Saat öğleni biraz geçmişti ki annem aradı. Nasıl olduğumu merak etmiş. Biraz sohbet ettik. Beni biraz olsun anlamasını o kadar isterdim ki. En azından bir kişi durumun ciddiyetini fark etse. Çok mu şey istiyorum söyler misiniz? Bir yere kadar annemle sohbetim iyi ilerliyordu. Ta ki annemin mükemmel "Yaşadığın her şeyi takıntı haline getirdin Viltis. Geçmişe göm gitsin hepsini." şeklindeki çözüm yolunu duyana kadar. Hala yaşadığım şeyler yüzünden bu halde olduğumu düşünüyordu. Delirmek üzereydim. Evet yaşadığım şeyler beni bu hale getirmişti ama şuan bu kadar canımın yanmasının sebebi onlar değildi. Onlar artık canımı yakamazdı. Artık bana zarar veremezlerdi. Benim bu kadar canımı yakan şey; artık eskisi gibi biri olamayacağım farkındalığıydı. Kahroluyorum çünkü bir daha asla herhangi bir şeye kendimi adayamayacağım. Kahroluyorum çünkü bir daha asla herhangi bir şeye güvenemeyeceğim. Gerçekten içimden gelerek yapamayacağım. Lütfen aptal yargılarınızı bir kenara bırakın artık. Ben paramparçayım. Çünkü bir daha asla kendim olamayacağım...
Herkese çok sinirliydim. O kadar yüzeysel ve basit yaklaşıyorlardı ki her şeye. "Kimden ne bekliyorsun ki Viltis?" dedim kendi kendime. Kalkıp sakinlemek için duşa girdim. Çıktıktan sonra her zamanki gibi kitap okumaya başladım. O kadar hızlı okuyordum ki, bir saniye olsun başka bir şey düşünmesine izin vermiyordum beynimin. Tamamıyla kendime savaş açmıştım. Ben ne istersem onu düşünmek zorundaydı. Hiç dişlerini sıkarak kitap okuyan birini gördünüz mü? Sayfa biter bitmez hemen öbürüne geçiyordum. Tam 50 sayfa okumuştum ki aniden okuduğum bir satır beni ağlatmaya başladı. Çok saçma bir an yaşıyordum çünkü okuduğum satır duygusal bile değildi. "Şaka mı bu şimdi?" diye düşündüm. Neden ağlıyordum? Gözlerim o kadar dolmuştu ki kitabı okuyamamaya başladım ve yavaşça kapatıp gözyaşlarımın kendi kendine durmasını bekledim...
Kalkıp biraz Almanca çalışmaya karar verdiğimde sonunda ağlamıyordum. Ne tepki vereceğimi şaşırmıştım artık. Bugünkü kelimemiz "Schnell" yani "Hızlı" demek. Daha sonrasında biraz oturup dizi izlemek istedim. Dizi izlediğim yerde de ortada hiçbir şey yokken bir anda gözlerimden yaşlar akmaya başladı. "Aloo! Neler oluyor Viltis?" Kafayı yemek üzereydim. Görünüşte ağlamıyordum. Sadece gözlerimden yaş akıyordu. Birileri vanaları açık unutmuş sanırım. Sanki gün içinde çok fazla su içiyormuşum gibi bir de bu şekilde su kaybediyordum. Kalkıp kendime aynada baktım ve düştüğüm komik duruma gülmeye başladım. Sakinlemek için başka şeylerle uğraştım. Kendime geldikten sonra telefonu elime aldım ve İnstagram'da gezmeye başladım. Sıradan bir videoya denk geldim ve yine ağlamaya başladım. Kahretsin...
Sinirimden gülmeye başladığım sırada kalkıp dünden kalan çorbamı ısıtmaya başladım. İftar saati yaklaşıyordu. Daha fazla sıvı kaybetmeden bir şeyler yesem iyi olacaktı. Yemeği ısıtırken kendi kendime Nilüfer - Erkekler Ağlamaz mırıldanmaya başladım. "Erkekler ağlamaz, sil gözyaşını. Kaçırma gözlerini benden suçlu, suçlu. Erkekler ağlamaz, insanız unutma. Sustururum zamanla içimdeki acıyı.." Çorbamı ısıtıp büyük bir kavanoza doldurduğumda ezan okunalı çok olmamıştı. Bugün yaşadığım ağlama duvarı ritüelinin sebebini bulmak için biraz analiz yaptım. Herhangi bir şey bulamayınca, düşünmemeye çalışarak açıp biraz dizi izledim. Aniden sebebini bilmediğim bir şekilde midem bulanmaya başladı. "Acaba zehirlendim mi?" düşüncesine kadar beni sürükleyen bir mide bulantısı geçirdim. Sonra onu da düşünmemek için elime zar zor Hafıza kitabını aldım ve okumaya başladım;
""...Ondan nefret ediyorum." dedi. Sabira, elini kızının dudaklarına götürüp onu susturdu. "Kalbini nefretle doldurma! Çünkü kalbini nefretle dolduranlar asla mutlu olamazlar."..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kendimle Baş Başayken - Nevşehir
De TodoHer şeyini geride bırakıp kendini bir bilinmezliğe doğru sürükleyen Viltis, yıllardır sahip olamadığı huzuru ve mutluluğu bulmak için bir yolculuğa çıkar. Geçmişi ile ilgili her şeyi geride bırakan Viltis, duygusuz ve saf mantık dolu bir hayat yaşam...