24. GÜN - HER GÜZEL ŞEYİN SONU

11 1 0
                                    

       Sabahın köründe kitap uyurken uyuya kalınca, ve uyumamak için direndiğiniz durumlarda, gerçeklerle rüyaları ayırt edemezsiniz dostlarım. En azından bir çoğunuz için bu geçerli sayılabilir. Tabi ki istisnalar vardır. Bu bahsettiğim olayı deneyimleyerek test edebilirsiniz. Benim de tam olarak yaşadığım bu oldu. Kitap okuyordum en son... Sonra okumaya devam mı ettim? Uyuya mı kaldım? Ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yok. Birileriyle konuştuğumu hatırlıyorum. Ama ne konuştuğumu hatırlamıyorum. Sakin bir sohbet yürüttüğümüzü hatırlıyorum sadece. Ama uyanık gibiydim. Bir nevi astral seyahat gibi... Ne konuştuğumuzu hatırlamak için kendimi çok zorladım ama maalesef başaramadım. Derken alarm çaldı. Erken kalkmak istediğim için alarm kurmuştum. Fakat alarmı kapattıktan hemen sonra tekrar bayılmışım. Uyandığımda saat öğlene geliyordu...

       Günü neredeyse yarılamıştım. Elimi çabuk tutmalıydım. Nevşehir'deki son günümdü ve ben hala hazır değildim. Temizliğin büyük bir bölümünü dün halletmiştim ama bugün valizimi ve eşyalarımı hazırlamam gerekiyordu. Biraz bulaşık vardı ama hallederdim. Akşam için biraz çorbam da kalmıştı. Kirlilerim de vardı ama erken gelip yıkayıp serersem kuruyabilirlerdi sabaha kadar. Her şey kafamda planlanmıştı; İlk önce çıkıp bir otobüs kartı çıkartacaktım. Aslında otobüs işini daha farklı da halledebilirdim ama buna zamanım yoktu. Ayaklarım son maceramdan sonra hala iyileşmediği için, bugün uzun yürüyüşler yoktu. Zaten bunun için vakit de yoktu. Ayrı yeten yarın otobüs garına gitmek için her türlü otobüs kartına ihtiyacım olacaktı. Ben de hazırlanıp işe kart çıkarmakla başladım...

       Evin yakınlarında bir yerin çıkardığını söylediler. Hemen oraya gittim ve bir kart çıkarmak istediğimi söyledim. Adam mimik ve jest olarak hayatımda gördüğüm en yavaş hareket eden adamdı. Gözünüzde canlandırabilmeniz için biraz betimleyeyim size; İlk önce sadece şunu söyledim. "Merhaba... Ben bir otobüs kartı çıkartmak istiyorum." Bu kadar dostlarım... Başını masadan yavaşça kaldırdı. Daha sonra hala masaya bakan gözlerini yavaşça kaldırıp bana baktı. Gözlerini kıstı. (Tabi ben bu sırada hala bekliyorum) Yanağında (Çok yavaş bir şekilde) hafif bir tebessüm oluştu. Sol elini ileri alıp masanın kenarını tuttu. (Bu olay tam da bu kadar yavaş gerçekleşiyor) Gülüp kafasını yana çevirdi ve sonunda konuşmak için yavaşça ağzını araladı. "Ne için lazım..?"

       O kadar acelem vardı ki normalde başka biri bana bunu yapsaydı kesinlikle çıldırırdım. Ama adamın hareketleri o kadar garipti ki resmen nutkum tutulmuş onu izliyordum. Sürekli insanların mimik ve jestlerini inceleyen biri olarak,  her gün böyle bir vakayla karşı karşıya kalan biri değildim sonuçta. O ne kadar yavaş konuşuyorsa, ben o kadar hızlı cevap veriyordum. "Otobüse binmek için istiyorum." Kafasını yana çevirdi. Gözlerini kırpmadı, resmen kapatıp açtı. Bir şeylere canı sıkılmış gibi bir yüz ifadesi takındı. Sonra aniden alaycı bir tonlamayla bana "Oğlum." dedi. "Senin burada ne işin var Allah aşkına..?"

       Adamın ritmine ayak uyduramıyordum. Haliyle konuşmasını beklerken zihnimde soracağı soruyu tahmin etmeye çalışıyordum. Ama her seferinde hiç beklemediğim sorularla karşılaşıyordum. Bu nedenle cevap vermem biraz gecikiyordu. Beni de kendine benzetmeye çalışıyordu sanırım çünkü ben de yavaşladığımı hissediyordum. Ona direnip kendi hız sınırımda kalmaya çabalıyordum. "Biraz kafa dinlemeye karar verdim. Bir süredir arkadaşımın evinde kalıyorum. Yarın Düzce'ye geçeceğim için kart çıkartmam geriyor." dedim. Bana baktı, kaşlarını havaya kaldırdı, dudaklarını büzdü, kafasını geriye attı, göğsünü şişirip biraz dikleştirdi (Hadi be adam! Acun'un programları gibisin. Söyle artık şu cümleyi) Alaycı bir gülüşle bana "Para bok o zaman sende..." dedi...

       Çıldırmak üzereydim. Daha fazla savaşamadım ve ne derse onaylayıp kartı çıkarttım. "Kart ücreti şu kadar..." dedi. Dedim "Ne kadar istiyorsan al. Yeter ki kart ver bana..." Eğer bu bir satış politikasıysa kesinlikle ve kesinlikle işe yarıyordu... Nihayet artık kartım vardı. Geçip durağa otobüs beklemeye başladım. Otobüs geldiğinde binip bir köşeye oturdum. Neredeyse bir aydır ilk defa düzgün giyinip çıkmıştım. Belki de bu sebepten ötürü insanlar sürekli bana bakıyordu. Ya da bu şehrin insanları bakmayı seviyorlardı. Günlerdir saatlerce yürüyüp vardığım çarşıya otobüs 15 dakikada vardı. Bu biraz garip hissettirse de üzerimden bu garipliği hemen attım. Bugün çok işim vardı. Şaşırmaya bile vaktim yoktu...

Kendimle Baş Başayken - NevşehirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin