3

575 75 45
                                    


Sabah olduğunda moraran göz altlarıma kapatıcı sürdüm. Aynanın karşısında üzgün suratıma bakıp gülümsemeye çevirdim.

Annem yine sabah kahvaltıyı hazırlamamı söylediği için kahvaltıyı hazırlamıştım. Bir gün bu evden kaçacaktım.

Evden çıktıktan sonra okula doğru yürümeye başladım. Kulaklığımı takacak gücüm bile yokmuş gibi hissediyordum. Artık o kadar çok bıkmıştım ki. Dayanamıyordum. Eskiden güçlü kalmaya çalışırdım ama artık denemeye bile gücüm yoktu.

En üzgün halimle okula varıp merdivenlere yöneldim. Merdivenleri çıkarken bile bayılacak gibiydim. Enerjim tamamen yok olmuştu. Sınıfa girip sırama oturdum. Kafamı sıraya yaslayarak gözlerimi kapattım ve dersin başlamasını bekledim.

Ancak yaklaşık beş dakika sonra birinin yanı başımda durduğunu hissettim. "Boo Seungkwan. Artık kitabı verme zamanın geldi." Şu an gerçekten Vernon'la uğraşacak halde değildim.

Kafamı sıradan kaldırmadan cevap verdim. "Okumaya fırsatım olmadı. Yarın veririm."

Ayağıyla yerde ritim tutmaya başladı. "Kaç gündür seni bekliyorum zaten. Dün de yarın veririm demiştin. Minghao kitabı okumam için sürekli ısrar ediyor."

Bir kere de beni tekrarlanmasa olmaz zaten. "Kusura bakma. Bu sefer gerçekten yarın vereceğim. Şimdi rahat bırak beni."

Gitmesini bekledim. Bir süre sessizlik oldu. Ama hâlâ orada olduğunu biliyordum. Gitmek için illaki bağırmamı istiyor olmalı.

Elini omuza koyup beni kaldırmaya çalıştı. Son gücümle ona engel olmaya çalıştım.

"Seungkwan. İyi misin sen? Neden kafanı kaldırmıyorsun? Ayrıca her zamankinden daha sakinsin. Bir şey olmuş olmalı."

"Bir şey olduğu yok Vernon. Seninle konuşmaya bayılıyorum sanki! Git sınıfına. Beni rahat bırak."

"Sen kafanı kaldırmadan hiçbir yere gitmiyorum."

En sonunda dayanamayıp kafamı kaldırıp ona baktım. "Ne? Ne? Ne oldu? Beni neden bu kadar merak ediyorsun? Bana aşık olduğunu düşünmeye başlıyorum Vernon."

Kaşlarını çatıp suratıma dikkatlice baktı. Aradan bir dakika geçtikten sonra kendine geldi. "Neden seni merak edeyim ki? Kafanı kaldırmadan mı kitabı okuyacaksın? Bu yüzden sordum. Saçma sapan şeylere yönlendirme."

"Hm hm." Diyip sorgularcasına ona baktım.

"Sen iyice saçmaladın Seungkwan. Gidiyorum ben." dedi ve arkasına dönüp bana baka baka sınıftan çıktı. Onun saçma hareketlerine gülüp önüme döndüm. Salak salak davranması çok komikti.

Çantamdan kitabı çıkarıp okumaya başladım. Çünkü eğer okumazsam Vernon salağı yine gelip başımın etini yerdi.

Öğle arası olduğunda Mingyu ve Dokyeom'a kütüphanede olacağımı söyledim ve kitabı elime alıp kütüphaneye çıkan merdivenlere yöneldim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Öğle arası olduğunda Mingyu ve Dokyeom'a kütüphanede olacağımı söyledim ve kitabı elime alıp kütüphaneye çıkan merdivenlere yöneldim.

Merdivenleri çıktıktan sonra kütüphanenin kapısını açıp içeri girdim. Neyseki Wonwoo hyung daha gelmemişti.

Rahatlayarak masalara doğru giderken birkaç metre ilerideki masada oturan Jihoon hyung'u izleyen Hoshi'yi gördüm. Evet ona hyung demiyorum çünkü benden büyük olmasını hâlâ kabullenemedim. O çocuksu hareketleriyle nasıl benden büyük olabilir ki?!

Hoshi'nin yanına oturdum. Bana hiç bakmadı bile. Bıkkınlıkla karışık bir şaşkınlıkla ona baktım. İşaret parmağımla kolunu dürtünce bir anda korkudan zıpladı.

Elini kalbine koyup gözlerini büyüttü. "Salak mısın be?! Neden bir anda korkutuyorsun beni?!"

'Senden hiçbir şey olmaz' bakışımı attım. "O kadar dalmışsın ki birilerine, beni fark etmedin bile Hoshi. Asıl salak sensin."

Üzerinde şaşkınlığı atıp gülmeye başladı. Yanakları kızarmaya başlayınca ellerini yanaklarına koyup gülmeye devam etti.

"Seungkwan, şuna baksana ya, çok güzel değil mi? Bir insan ders çalışırken bile nasıl bu kadar yakışıklı, tatlı, çekici olabilir?!"

"Her neyse. Dersin yok mu senin? Ben bile öğle arası başlar başlamaz geldim. Sen ne zaman geldin? Dersten mi kaçtın?"

Çenesi eline yaslı bir şekilde Jihoon hyung'u izlerken konuştu. "Revire gideceğim diye izin aldım."

"Her seferinde öyle diyorsun zaten. Bayan Park nasıl izin veriyor sana her gün? O kadın çok kurnaz biri."

Kütüphaneye Wonwoo hyung ve birkaç kişinin girdiğini gördüm. Umarım Hoshi bir anda heyecandan bağırmaz. Daha fazla Wonwoo'ya rezil olursam okula bile gelemezdim.

"Zaten ilk önce bana inanmadı çatlak kadın. Canım Jeonghan'ım Bayan Park'a yağ çekti hemen. Kadın da Jeonghan'ı melek sanıyor garibim. O bir şeyler diyince Bayan Park hemen izin verdi. "

Jeonghan hyung gerçek bir melek yüzlü şeytandı. Okulda bütün öğretmenler ve çoğu öğrenci onun bir melek olduğuna inanırlardı.

Ama onun arkadaşları onun öyle olmadığını biliyorlardı.Dedikoducu Hoshi sayesinde bizde öğrenmiştik tabii.

"Jeonghan hyung mu? Seungcheol hyung duymasın sakın. Kıskançlık krizine girer yoksa."

Seungcheol hyung Jeonghan hyung'un sevgilisiydi. Çok tatlı bir çiftlerdi. Onları her gördüğüm yerde ister istemez gülümserdim. Ayrıca onlar beni her gördüğünde yanıma gelir, bir abi edasıyla benimle konuşurlardı.

Ancak Seungcheol hyung, sevgilisi konusunda biraz kıskançtı. Çünkü okuldaki çoğu kişinin sevgilisini beğendiğini bilirdi. Jeonghan hyung meleği andıran güzel yüzü ve kişiliğiyle çok sevilen biriydi.

"Ay of, Seungcheol'da bir garip. Senin sevgilini ne yapalım biz? Sevgilisi olan birine aşık olup yavşayacak kadar düşmedik herhalde. O kadar iğrenç bir insan değilim ben."

Ona kafamı sallayıp önüme döndüm. O da tekrar Jihoon'u izlemeye döndü. Kütüphanenin kapısına baktım ve Vernon'un içeri girdiğini gördüm. Göz göze gelince kafamı kitabıma çevirdim.

Kitabı okurken Jihoon'un yanına oturan ve beni izleyen Vernon'u görmezden gelmeye çalıştım.




library ⌇ verkwanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin