Sinav haftasi gelen yazma istegi.
Yazar notu bu kadardi
İyi okumalarr!
***
Yeni edebiyat profesörümüz geleli tamı tamına 2 hafta olmuştu ve bu 2 haftada, Profesör Kim neredeyse her ders bana söz hakkı vermiş, sınıf da çıtını çıkaramamıştı tabii ki. Ancak diğer tüm derslerde durum aynıydı, ben konuşurum ve sınıf güler döngüsünü kırdığımız tek ders edebiyattı. Tabii ki bundan şikayet etmiyordum, sonuçta en sevdiğim derse katılabiliyordum artık. Ki hala ben çekinip söz hakkı isteyemiyordum, ancak Profesör Kim bunun oldukça farkında gibi hareket ediyordu, aksi takdirde ben istemeden bana söz hakkı vermesine bir açıklama getiremezdik. Söz hakkı aldığımdaysa asla profesörün yüzüne bakmaz, yine başım eğik cevaplardım soruyu, ama sonuçta cevaplardım işte.
Göz teması kurmayla ilgili ciddi problemlerim vardı, bu beni çok korkutuyordu. Bunun sebebi geçmişimdeki hatırlamak istemediğim olaylardan biriydi ve kesinlikle peşimi bırakmıyordu.
Beden dersinden çıkmıştık ve beden sahasını toparlama işi bendeydi. Sebebini açıklamayacağım, çünkü biliyorsunuz artık. Sınıf sahayı boşaltmış, yerdeki toplar ve ayak izleri kalmıştı benimle. Topları tekerlekli sepete doldurdum, dolu sepeti sürükleyerek depoya doğru getirdim ve bendeki anahtarla deponun kilidini açtım.
Yaşıtlarıma göre daha ufak bir bedenim ve daha güçsüz kollarım vardı. Sanırım bunun sebebini, iki yıl öncesine kadar okuldan odama, odamdan okula rutinimin dışına hiç çıkmayışım olarak gösterebilirdik. Çünkü yasaktı, iki yıl önceye kadar hiç park, sahil ya da kafe görmemiştim, güneş görmemiştim, hatta sokakta 30 dakikadan fazla bulunmamıştım bence. Çünkü saatler belliydi hep, evimin yakınındaki okulun çıkış zilinden 15 dakika sonra evde olmak zorundaydım, evden çıktıktan 15 dakika sonra da okulda. Ta ki, babam 2 yıl önce ölene kadar.
Her neyse, top sepetini zar zor kapıdan içeriye itelemeye çalıştım, en sonunda girmesiyle ben de odaya girip sepet hafifçe çarptığı için bir iki tanesi yere düşen badminton toplarını rafa koydum. Ancak o sırada arkamdaki kapının kapanma sesini duydum, elimdeki işi bitirip rüzgarın kapattığını düşündüğüm kapıya döndüm.
Ancak Jackson ile karşılaşmayı beklemiyordum tabii, sırtı kapalı kapıya yaslı ve sırıtır halde.
Ah, bir de yanındaki 6 kişilik tayfa vardı."Küçük Jungkook buradaymış.."
Son heceyi uzatarak sarf ettiği cümle ile bir adım geriledim ve başımı hızlıca yere eğdim. Bundan sonra olacakları tahmin edebiliyordum."Elindeki anahtarı ver."
Eğer verirsem kapıyı kilitleyecekti ve buradan asla çıkamayacaktım, biliyordum. Bu yüzden anahtarı arkama sakladım ve bir adım daha geriledim. Başım yerdeyken görebildiğim kadarıyla bir çift ayak yandan bana yaklaştı ve bileğimde bir el hissettim."Ahhh!"
Bileğimi çeviren Bogum ile göz göze geldik. Bileğimin acısından odaklanamadığım parmaklarımı açtı ve anahtarı alıp Jackson'a fırlattı. Havada yakalayan Jackson anahtarı kilide soktu ve o mekanik kilitlenme sesi duyuldu. Bogum bileğimi serbest bıraktı.
"Bize karşı gelme."
Başımı yere eğdim ve yaşlı gözlerimi saklamaya çalıştım.
"Bana bak!"
Bana karşı gelme... Gözlerime bak... Lanet olsun ki böyle bir durumda olsak bile bu cümleler bana 10. yaşımı hatırlatıyordu, tekrardan o anlara dönüyordum, tekrar, tekrar, tekrar...
Sonra o zamanki kendimi duyuyordum, Abi! Bırak yalvarırım!
O bir yılı tekrar yaşıyordum.
Kafamdakilerden sıyrılmaya çalıştım çünkü dediğini yapmazsam daha çok zarar görecektim, onu dinleyip Bogum'un gözlerine baktım. Gözyaşlarıma baktı ve zevk alır gibi sırıttı.
"Gerçek bir eziksin."
Daha sonra Jackson geldi yanımıza. Diğer 5 kişi hala birkaç adım geridelerdi.
"Bizi o profesör bozuntusuna şikayet ettin değil mi, bir ilkokul çocuğu gibi? Bir zavallı gibi?"
"Hayır, yemin ederim hiçbir şey söylemedim, ben istiyorum dedim, yemin ederim!"
Saçlarıma asıldı ve başımı geriye çekti, otomatik yukarıya doğru baktım ve benden uzun olduğu için daha rahat gözlerime baktı. Saçlarımı yoluyordu, geriye doğru çektiği için boynum çok acıyordu.
"O yüzden mi iki haftadır bizim çevremizde dönüp duruyor ha? O yüzden mi ne zaman yanına yaklaşacak olsak oralarda bitiyor? Adam resmen bizi takip ediyor aptal! Yaptığımız hiçbir şeyi yapamaz olduk senin orospuluğun yüzünden!"
Dişlerini sıkarak bağırmasıyla irkilsem de, aklımda tek bir soru vardı. Profesör Kim, çocukların bana yaklaşmasını mı engelliyordu?
Hayır hayır, diye kendimle konuştum içimden. O, tüm bu menfaat yuvasının içinde adaletli kalmaya çalışan bir profesör ve bu ikisinin yasakları çiğnediğini, okulda içtiklerini, sigara kullandıklarını ve okuldan kaçtıklarını bildiği, onları yakalamak istediği için peşlerinde. Konu sen değilsin.
Kendime telkin etmenin sırası olmadığını, saçlarıma daha sert asılan ellerle hatırladım ve düşüncelerimi Kim Taehyung'dan uzaklaştırdım.
"Cevap versene!"
"H-hayır, gerçekt- gerçekten!"
Hıçkırıklarımın böldüğü konuşmamla cevapladım ama deli gibi titrediğimi o an fark ettim.
Çok korkuyordum.
Saçlarımı bıraktı ve yüzüme yumruğunu geçirdi. Arkamdaki raflara çarptım ve acıyla bağırdım.
"Aptal velet. Karşılığı olmayacağını mı sandın?"
Daha kendime gelemeden karnıma yediğim yumrukla iki büklüm oldum ve hemen arkasından bacağıma atıldığını hissettiğim tekmeyle yere düşmem bir oldu.
"Y-yapmayın yalvarırım! Yemin ederim söylemedim, ben söylemed- Ahh!"
Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım, yerdeki bedenimi tekmeliyorlardı ve kaldırmaya çalıştığım başıma da tekme isabet etmesiyle, sertçe mermer zemine çarptım.
"Ahh!"
Tepemdeki 7 çocuk acımdan zevk alırken ve ben çığlık çığlığa ağlarken, onlar sadece tekme savurup gülüyorlarken, sert bir ses duydum, yedisine de ait olmayan bir ses.
"Açın ulan kapıyı! Aç!"
Var gücüyle bağıran ve kapı kolunu zorlayan Kim Taehyung'un sesi.
***
Geldi mustakbel daddymiz 🧚🏻♀️🧚🏻♀️
Kaciyorumm, sonraki bolumde gorusmek uzereee!! 💓
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Look at Me | taekook
Fanfiction"Güzelliğinden mahrum etmesene insanlığı, belki gözlerini görür de ibret alır, çiçekler açtırır bu kirli dünya.."