Korkuyor insan: Bir özlemin içinde kaybolurum diye...
İşte yine yapmıştım Leylalığımı. Geçmişi ilmek ilmek işlediğim, her bir anı ayrı ölümsüzleştirmek istediğim, bir zamanlar "aşk kutusu" dediğim, içinde Arel'e dair ne varsa koyduğum, (gizlice peçeteye sıktığım parfümü, boş derslerde oynanmış oyunlardan kağıtlar, verdiği şekerin kağıdı, fotoğraflar, açma halkaları, sinema biletleri, anahtarlıklar ve ona yazdığım şiirlerle dolu defterim...) evlenme kararımı aldığımda diğer hatıra kutularımın yanından alıp Akbük'e bıraktığım daha doğrusu gönlümü kapattığım o kutuyu unutmuştum. Bu Leylalığın cezası geldiğim yolu geri dönmek oldu.
Evet bu Leylalık Özgür'ün de dediği gibi doğuştan olabilirdi. Zaten Özgür ile de bu Leylalıklarım tanıştırmıştı beni... Akbük aileler için vazgeçilmezdi, sakin bir tatil ve yüzmek için idealdi. Altınkum ise eğlencenin, alışverişin, coşkunun adresiydi. Benim içinde Altınkum tatilin bir günlük sahil dışındaki eğlence kısmıydı... Onbirinci sınıfın yazında Melek, ben, Çisil ablam ve Buğlem ablam aileleri Akbükte bırakıp o bir günlük eğlence için Altınkum'a geldik. Bütün gün dolaşmaktan, alışveriş yapmaktan ve birkaç clüp gezmekten bitkin düşüp yemek yemeye oturduk. Yemekler bitmiş, hesabı ödeyip kalkmış hatta oldukça da uzaklaşmıştık ki bir el nefes nefese omzuma dokundu.
"Bence çantanızı böyle herkese hediye etmemelisiniz, daha sonra üzüleceğinizi düşündüm."
Melek çoktan kahkahayı koyverdi. "Birincisinde de mi böyle unutmuştun?"
Evet bu ilk değildi. Muhtemelen kızarmıştım, yanaklarım alev alıyordu. Çantayı bırakıp kaçmak istedim ama usulca arkamı döndüm. Karşımda gülümseyen mavi gözlere utançla bakarak: "Biraz unutkanım da kusura bakmayın, sizi de buraya kadar yordum, ne diyeceğimi, nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum." dedim.
Anlaşılan konuşkan biriydi: "Sizde Leylalık doğuştan olmalı. Unutkanlığa vermeyin, gözleriniz aşkla bakıyor."
İşte şimdi gerçekten kızarmıştım. "Gerçekten çok üzgünüm, teşekkürler, sizin için yapabileceğim bir şey var mı?"
"Aslında çantanızı bunun için getirmedim ama madem bir şey yapmak istiyorsunuz isterseniz benim ve özgürlüğü hak eden diğer arkadaşlarım için topladığımız imza kampanyasına destek olabilirsiniz."
Özgürlük: hassas noktam... "Konu ne tam olarak?"
"Eğitimde özgürlük."
Ailelerin meslek ya da bölüm seçiminde geleceğe yönelik kaygılarla öğrencilere baskı yapması eğitim özgürlüğüne engeldi. Ben şanslıydım, herkesin benim gibi şanslı olmasını elbette isterim. "Seve seve imzalarım."
"Gerçekten mi? Gözlerinizde yalnızca aşk değil, duyarlılık da görüyorum işte şimdi. Kendimi tanıtmadım. Ben Özgür."
Özgür harika bir sese sahipti, dolayısıyla konservatuar istiyordu ancak ailesi gelecek kaygısı ile onu sağlık mesleğe yönlendirmişti. Ama o yıl toplanan imzalar ailesini bilinçlendirdi. Daha sonra da Özgür ile her yaz bir araya geldik. Onu tanıdıkça daha da çok sevdim. Birlikte ağladık, dertleştik, eğlendik, güldük... Sıkı bir arkadaşlıktı bizimkisi, nazik, eğlenceli, mantıklı, akıllı biriydi, üstelik geçmişimi çekinmeden paylaşabileceğim biri...
Sahilde bekliyordu, ben daha arabadan inmeden yanıma koşup, her zamanki neşesiyle karşıladı beni. "Kaçak gelinimiz sonunda gelebildi. Hadi ama gerçekten gülmeyecek misin?"
"Merhaba Özgür. Bu seferlik affet nasıl güleceğimi bile unutmuş olabilirim."
"Her şeye inanırım ama senin gülmeyi unutacağına inanmam. Unuttun mu? Her bebek gibi ağlayarak değil de, gülerek doğduğunu düşünüyordum. Üstelik güçlü duruşunu da o gülücüklere borçlusun, sen söylemiştin..."
"O güçlü duruşum bir kambur şimdi bende. Yoruldum Özgür, dayanacak gücüm kalmadı dedikçe daha da dayanılmaz oldu, artık bunu söylemeye bile dayanamıyorum."
"Rima!"
Sinirlenmişti. Belki de ilk defa adımı duyuyordum ondan. "Leyla'ya ne oldu?"
"Bu soruyu ben sana sormalıyım. Ne oldu Leyla'ya? Ne oldu "Tahiri Zühre sevmeseydi artık; yahut hiç sevmeseydi Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden" diyen Nazım hayrınına, ne oldu o şiir bakışlı, şair sözlü, kalem duruşlu kıza? Karşımda duran Rima mı, gölgesi mi? Ya da Arel mi, arelden kalan enkaz mı?"
Sözleri kalbimde bıçak darbesi yarattı. Keskinliğinden değil gerçekliğinden. Haklıydı. Kendime geldim. "Özgür? Rima da, Leyla da, şiir bakışlı, şair sözlü kız da burada. Senin sözlerin onu kendine getirdi. Yine nasıl teşekkür edebilirim bilmiyorum."
"İzninle, bu sefer geçmişini imzalamanı istiyorum. En başından yaşamaya var mısın?"
"Her şeyin başladığı yerden, en başından anlatmaya, yaşamaya hatta yaşatmaya varım..."
(Kısa bir bölüm oldu ama artık geçmişe gidiyoruz...;)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ
Teen FictionGeçmişim, geleceğimdi... Gerçekten gelecek miydi, yoksa hep bekleyecek miydi? Rima ve Arel geçmişte aynı geleceği düşlerken, farklı geleceklerde geçmişin izlerini bulabilecek mi?