Vazgeçmemi bekleme benden.
Vazgeçilir mi hiç yanındayken dahi hasret kokan teninden?
Gözlerimi kapatıyorum ve o fotoğraflar tekrar tekrar gözümün önüne geliyor. Bütün gün ne ders dinleyebildim ne de sınıftan birileriyle konuşabildim, yaptığım tek şey fotoğraflarla kendi içimde savaş vermekti. Tam çıkış zili çalmış eve gideceğim diye heveslenmişken Efil çalışmamız olduğunu hatırlattı. Sale ve Efil ile birlikte okulun dans grubundaydık, üzerimizi değiştirip salona indik. İki saatlik sıkı bir çalışmanın ardından kendimizi bahçeye attık. Biraz oturduktan sonra su içmeye gidiyorduk ki kulağıma gelen tanıdık ama abartılı kahkahalarla arkamı döndüm. Arel, Semih ve sınıftan arkadaşımız Faruk bize doğru geliyordu, Faruk selam verip daha önce onda hiç görmediğim mahçup bir ifadeyle uzaklaştı. Ne olduğunu anlamadan Sale ile Efil'e dönmüştüm ki aklımdan geçirmeye kortuğumu Efil dile getirdi.
"Bunlar bildiğin sarhoş, buram buram da kokusu geldi."
Ne diyeceği ne yapacağımı bilmiyordum. İki saat daha dans çalışması vardı ve ben içmeden sarhoş olmuştum. Sinirle salona döndüm, kızlar da arkamdan geldi. Yerimde duramıyordum. Sale ve Efil de beni sakinleştirmeye çalışıyordu ama daha fazla dayanamadım.
"Kızlar beni biraz idare edin, dışarıdayım." deyip salonun balkonuna çıktım. Hava kararmıştı, ileride okul toplantı salonunun merdivenlerinde bir karartı gördüm. Balkondan hızlıca inip yaklaşmaya başlamıştım ki karartının sahibini tanıdım. Semih merdivende oturmuş şarkı söylüyordu, beni görünce birden kalkıp sendelemeye başladı.
"Yavaş! Düşeceksin. Ne yapıyorsun sen burda?"
"Sen gelene kadar oturuyordum." deyip merdiven kolundan sarkmaya başladı.
Tam uzanmış tutacaktım ki " Bırak." dedi. Fena halde içmişti, ayakta duramayıp sendeliyordu.
"Semih sana diyorum düşeceksin, otur şuraya."
"Bırak beni diyorum. Tutunuyorum işte düşmem."
"Ne halin varsa gör!" deyip içeri yönelmiştim ki beni durdurdu.
"İçeri giremezsin." Bakışları soğuktu. Ben de fazlasıyla sinirlenmiştim.
"Bak bakalım nasıl giriyorum."
İçeri girmiştim ki mescidin kapısının önünde şaşkın gözlerle Faruk bana bakıyordu. "Faruk ne oluyor?"
Omuz silkip kapının önünden çekildi. Ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim. İleride yataklar boy uzunluğunda üst üst diziliydi, yatakların üzerine de Arel kapanmıştı. Yanına yaklaştım. Yüzü kapalıydı, hareket etmiyordu, sadece normalin üstünde nefes alıp veriyordu.
"Arel iyi misin?" Cevap gelmeyince merak ettim.
"Arel korkuyorum, cevap verir misin?"
İnilti şeklinde, zor duyulan bir sesle "İyiyim midem bulanıyor." dedi. Yatakların üzerinde her an yığılacakmış gibi duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ
Genç KurguGeçmişim, geleceğimdi... Gerçekten gelecek miydi, yoksa hep bekleyecek miydi? Rima ve Arel geçmişte aynı geleceği düşlerken, farklı geleceklerde geçmişin izlerini bulabilecek mi?