Bir yanımda güller çiçekler, bir yanımda fırtına.
Bak bir güneş doğuyor, bir de doğar doğmaz batıyor...
Yaşanan bunca şeyden sonra üzgün müydüm? Hayır... Ahh ya da kimi kandırıyorum ki bir yanımla gülmeyi hiç ihmal etmezken, bir yanımla da kahroluyordum. Yarıyıl tatilini de bu şekilde bitirmiştim. Her günümü kuzenlerle doyasıya gezerek geçirdim. Anlayışlı bir ailem vardı, onlardan izin almaz, sadece nereye gideceğimi haber verirdim. Bu sayede de yarıyıl tatili boyunca sadece son gün evde kaldım, kendimle baş başa kalmak demek Arel'i daha fazla düşünmek demekti. Ben de son güne kadar kaçmıştım ama okulun başlamasıyla kaçacak bir yerim kalmamıştı.
Buz dağının ardında, buz gibi bir Arel beni bekliyordu. Pardon, pardon beni değil, yan sınıftan her tenefüs aksatmadan Arel'in yanına gelen kızı. Her tenefüs tokalaşmak, ellerle şakalaşmak, el ele bilek güreşi yapmak o kızın ilgi alanıydı. Yani tam olarak Arel'in elleriydi onu ilgilendiren. Artık dayanamıyordum, o kız geldiğinde ben sınıftan çıkıyordum. İşte yine geldi. İstikamet Arel!
"Arel! Sabah seni gördüm yolda, sırf senin için otobüsten indim. Arkandan da o kadar seslendim bir dönüp bakmadın." Arel olduğu yerden hiç kıpırdamamış, selam bile vermemişti. Ama kız pes etmedi. Tebrik ediyorum ne büyük azim ama!
"Aaa, Arel cevap versene. Kime konuşuyorum, bak hala bakmıyor." Evet gerçekten de bakmıyordu. Kalkıp dans edebilirdim ama bunu yapacak kadar saygısız değildim. Tamam kızı sevmiyor, hatta Arel'den kıskanıyordum ama herkese olduğu gibi ona da saygı duyuyordum.
Arel kafasını kaldırmasa da sonunda ağzını açtı. "Olabilir, ne olmuş yani?"
"Ne mi olmuş? Kafanı kaldırırsan konuşacağız canım. Yoksa gideceğim."
Uzun bir beklemenin ardından sinirli bir dönüş ve o beklediğim ayak sesleri. Güle güle bayan el!
Tamam kabul sevindim o kızın gidişine ama Arel'i gerçekten tanıyamıyorum. O kocaman buz dağı ve soğukluğu kalbimi üşütüyor. Ne bir selam ne bir bakış ne de bir konuşma var aramızda. Ya ben görünmezim ya o....
***
Ve evet tam dört buçuk aydır görünmezlik oyunu devam ediyordu. Keşke sadece masum bir çocuk oyunu olsaydı... Ben bunları düşünürken Semih gelip karşıma oturdu. Şuan kızlardan biri sınıfta olsa kesinlikle sinir olurdu. Ya da Derin. Aslında Derin Semih ile hiç yüz yüze görüşmedi ama o da kızlarla aynı fikirdeydi: Semih'e güven olmaz. Ben niye güveniyorum bilmiyorum ama içimden bir ses Semih'in yine bir şey yumurtlayacağını söylüyor.
"Rima dalmışsın yine. Kimi düşünüyorsun?"O alaycı gülümsemesiyle bakışlarını bana dikti.
"Benim kimi düşündüğümü tahmin etmek zor olmasa gerek."
"Başkasını düşünen birini düşünmek bence çok saçma."
Usulca gülümsedim. "Arel o kızı sevmiyor, yani en azından gerçekten sevmiyor. Bunu nerden bildiğimi sorarsan da gerçekten sevmenin ne demek olduğunu biliyorum çünkü."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ
Teen FictionGeçmişim, geleceğimdi... Gerçekten gelecek miydi, yoksa hep bekleyecek miydi? Rima ve Arel geçmişte aynı geleceği düşlerken, farklı geleceklerde geçmişin izlerini bulabilecek mi?