Bu yol, nasıl bir yoldu?
Her seferinde sana çıkabilen...
"Ne yani trenle mi dönüyoruz?"
Derin neşe dolu sesine kıkırdadım. "Daha önceden bunu çok istediğini zannediyordum."
"Şaka mı yapıyorsun? Hala istiyorum. Çok sevindim Rima." Elimdeki biletleri alıp kendi etrafında döndü.
"Merak etme belli oluyor. Hadi bakalım ara ukalanı da gelip azıcık bavul taşısın."
"Arayacağım da, hani senin şiirin? Şaşırtıyor beni."
"Doğrusu beni de şaşırtıyor. Bugün son günümüz olduğu için buralarda olur diyordum ama nedense görünmüyor."
"Tuhaf... Neyse neyse, bak yine o duygu var bende?"
"Ne duygusu?" derken bende de olduğunu farkettiğim duyguyla kıkırdadım. "Hayır, hayır kuzum. Hiçbir şey unutmadık. Hep böyle bir şeyler unutmuş gibi oluyoruz ama hayır."
"Ya bilemiyorum. Dur şimdi gözden geçirelim, Sidelya gözlüğünü unutmuş onu istemişti, Erva, Sale ve Efil için aldığımız..."
"Boşuna sayma artık. Hem unuttuysak Melek gönderir."
Yeni oturduğumuz sırada çalan zili duydum. Derin'e bakıp "Seninki bu kadar erken gelmiş olamaz sanırım. Ben bir bakayım." deyip kapıya yöneldim. Kapıyı açtığımda kimseyi göremeyince şaşırdım. İçeriden Derin merakla bağırdı. "Kim gelmiş?" Ben hala kapıda beklerken yanıma geldi. Ben de ona dönüp "Sanırım yanlışlıkla başmışlardır." deyip kapıyı kapatırken Derin kapıyı tuttu.
"Dur dur dur!" yere eğilip, yerdeki küçük beyaz kutuyu bana uzattı. "Bunu cidden görmedin mi?"
Hızla kafamı sallarken kutuyu elime aldım. Derin de kapıyı kapatıp bana döndü. "Gerçekten Leylasın. Açsana kızım."
Usulca kutuyu açtım. O ufacık kutunun içinden çıkan kolyeye hayran hayran bakakaldım. İnce bir zincirin ucunda minik bir defter duruyordu. Minik defter kolyemi parmaklarımın arasına aldım. Sayfaları yavaşça karıştırdım. Boştu, tek bir sayfa dışında. İlk sayfada 'ŞİİRİM' yazıyordu...
Daha yeni oturmuştuk ki, Yalın'ın geldiğini tahmin ettiğimiz kapı çalınca Derin ayaklandı. Hemen sonra da elinde az öncekinden bir boy büyük bir yine beyaz olan kutuyla geri döndü. Kutuyu bana uzatıp oturdu. Elime aldığım kutuyu açtım. İçinden bir çikolata göründü. Çikolatanın altından çıkan yazıda 'Şekerden daha tatlı bir şey varsa...' yazıyordu. Yazının altından Arel'in oldukça küçültülmüş fotoğrafı çıktı. Fotoğrafı da kaldırınca altında 'değilim. Tabiki o..." yazısı, onu da kaldırınca benim fotoğrafım göründü. Son olarak kendi fotoğrafımı da kaldırınca 'sensin...' yazısı...
Tekrar kapı çalınca Derin kaşlarını kaldırıp bana baktı. Hemen ayaklanıp "Tamam bakıyorum küçük hanım. Bakma öyle." deyip kapıya yöneldim. Kapıyı açınca Yalın'ın gülümseyen yüzüyle karşılaştım. Bana sarılıp içeri yöneldi. "Baldız yengem nasıl da özlemişim seni? Ah nasıl da özleyeceğim."
Kıkırdadım. "Acıtasyon yapma enişteciğim, daha dün buradaydın. Üstelik de gitmek zorunda olduğumuz gerçeğini değiştirmez."
"Çok acımasızsın ama baldız yengem." deyip Derin'e sarıldı. "Ben çok özleyeceğim ama sevgilimi."
Onlar kucaklaşırken tekrar çalan kapıyla Derin'e baktım. Dudaklarından ufak bir kahkaha kaçırdı. Gülerek kapıyı açınca yine bir kutu beklerken, tek bir beyaz gül ve bembeyaz bir mini mektup beni bekliyordu. Kapıyı kapatıp, sırtımı yasladım. Minik mektubu açtım. 'Burada ilk karşılaştığımız yerde bekliyorum.' yazısına gülümseyip gözlerimi kapattım. Hemen çantamı alıp elimde gülle çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ
Novela JuvenilGeçmişim, geleceğimdi... Gerçekten gelecek miydi, yoksa hep bekleyecek miydi? Rima ve Arel geçmişte aynı geleceği düşlerken, farklı geleceklerde geçmişin izlerini bulabilecek mi?