Bir gün, bir yıl gibi geçiyor sensiz. Ben şimdi koca bir çınar misali: yorgun, kırılgan ama dimdik...
Her şey günlük rutininde ilerliyordu. Deniz sayesinde kısa sürede her yeri öğrenmiştim. Ayrıca Deniz'in geniş çevresinin de çoğuyla tanışmıştım. Çoğu bize Derin'in ima ettiği, ah pardon açıkça söylediği gözle bakıyordu ama biz sadece arkadaştık... Bu enerjik, neşeli, konuşkan arkadaşın altında bir de şair yatıyordu. Nasıl yapıyor bilmiyorum ama hergün cüzdanımda bazı şairlerin şiirlerinden kesitler buluyorum...
Cüzdanımı açtığımda düşen kağıdı yerden alıp gülerek okumaya başladım. Deniz de kafasını uzatmış, ellerini çenesine koymuş bana bakıyordu. Muhtemelen şairi tahmin etmemi bekliyordu. Onun çapkınca gülümsemesine tebessüm edip benim istediğimin olması için onun istediğini söyledim.
"Ahmet Arif... Bak bir fikrim var, ben kağıda tarih atarken bana bir kahve alabilirsin." Gözlerimi kırpıştırıp masumca gülümsedim. Neyse ki her şeye tarih atma huyumdan haberi vardı. Bu sayede itiraz etmeden kabul etti.
Gülümseyip ayağa kalkmasıyla, dönüp yanımda bitmesi bir oldu. Elindeki kağıdı sallayarak konuşmaya başladı. "Biri benim taktiğimi çalmış..."
Ufak bir kahkaha attım. "İntikam diyelim... Nasıl koyduğumu bilemezsiniz beyefendi." Hadi ama Rima herhalde tahmin eder, sürekli telefonu ve cüzdanı sende. Ama tahmin etmezse bende cüzdanımdaki sırrı bulacaktım.
"Hımm... Öyle mi Prenses? Sende benimkini bilemezsin unutma!" Zaferle gülümserken onu alt edecek şeyle genişçe gülümsedim.
"Peki sen kazandın. Ama söyle bakalım şiiri yazan kim?"
Daha önce aklına gelmediğinden oldukça şaşırdı. "Ama prenses ben bunu daha önce düşünmemiştim. Ve... İnanamıyorum bilmediğim bir şair ve şiir. Böyle güzel dizeleri nasıl atlarım?"
Ben gülümseyerek ona bakarken en masum haliyle "Ne yani söylemeyecek misin?" dedi.
"Hımm. Bir düşünmem lazım... Biliyorsun bir şartla..."
"Tamam pes ediyorum prenses... Öğrenmek istediğini veriyorum... Hergün çantanı bana bırakıp lavaboya gidiyorsun. Ee tabi cüzdanı da... Yeterli mi?"
"Zafer gülümsemesiyle "Yeterli... Tamam o zaman bende söylüyorum... Hımm karşında duruyor."
Gözlerini irice açıp kağıda tekrar baktı. Gözlerini gözlerime dikip bir süre düşündü. "Prenses... Ben bunu nasıl atlarım? Ve bu harika..."
Çapkın ve beğeni dolu ses tonu yanaklarımı kızartmıştı. "Tamam, teşekkür ederim. Daha fazla utandırma beni... Ve şimdi sıra bende."
"Nasıl yani?"
"Bende Deniz Feneri'nin şiirlerini istiyorum..." Ahh evet Deniz Feneri... O ışık saçan biriydi ve bu yüzden ona böyle sesleniyordum. Tabi o da bana ilk günden beri Prenses diyordu.
"Deniz Feneri'nin şiir yazdığını biliyorsunuz öyle mi Prenses?"
"Hem de çok güzel olduklarına eminim."
Ben göz kırpıp gülümserken o da masaya yaklaşıp ellerini masaya koydu. "Hımm bir şartla!"
Ne şartlı bir gün! "Hımm... Duyalım bakalım şu şartı."
"Bugün Mahir buraya gelecek. Uzun zamandır seninle tanışmak istiyordu, onunla tanışmak ister misin? Hem sonra seni yurda bırakırız..."
"Şart bu mu? Seve seve... Bende çok merak ediyordum zaten. Ne zaman burda olur?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ
Genç KurguGeçmişim, geleceğimdi... Gerçekten gelecek miydi, yoksa hep bekleyecek miydi? Rima ve Arel geçmişte aynı geleceği düşlerken, farklı geleceklerde geçmişin izlerini bulabilecek mi?