Yalnızlık benim için: Senin olmadığın kalabalıklar...
Arel'in uzattığı telefonda Melek'in aradığını görünce büyük bir neşeyle telefonu açtım.
"Kardeşim... Çok özledim seni..."
"Kiminle görüşüyorum?"
Duyduğum erkek sesiyle irkildim. "Afedersiniz. Şey ben... Ben kiminle görüşüyorum?"
"Ben Cem. Bu telefonun sahibi en son sizi aradığı için size haber vermek istedim."
"Neyi?" Yutkunup bekledim. "Melek nerde?"
"Bakın Melek Hanım şuan hastanede. Ben doktorum. Lütfen sakin olun... Orda mısınız?"
"Evet... Ne oldu ona?"
"Bakın sakin olup, yakınlarına haber vermenizi rica ediyorum. Size hastanenin adresini yollayacağım... Melek hanıma araba çarptı..."
Elimden kayan telefona takılan gözlerimden yaşlar boşandı. Hıçkırıklarım nefesimi tıkarken, Arel'in kollarını, kokusunu hissediyor, telaşlı sesini duyuyor ama hiçbir şey anlamıyordum. Aklımdan sayısız senaryo geçerken sadece dua etmeye çalışıyordum. Arel'in beni yatıştırmaya çalışan elleri saçlarımı bulduğunda gözlerim karardı. Yaslandığım sert göğsünde ağlamaya başladıktan sonra tek hatırladığım uçağın gürültülü kalkışı ve sarsıntılı inişi...
Gözlerimi araladığımda kendimi Arel'in kucağında kıvrılmış buldum. Bir hastane sandalyesinde gözleri kapalı, gözyaşlarımla ıslanan tişörtü ıslak bir şekilde dururken benim kıpırtımla uyandı. Telaşla gözlerini bana çevirdi.
"Sevgilim, iyi misin?"
"Arel... Melek..."
"Şsh... Tamam, biliyorum."
Yine tutamadığım gözyaşlarım arasından "Nerde?" diyebildim.
"Gitmek mi istiyorsun," derken kafamı hızlıca salladım. "Yürüyebilecek misin?"
"Hı-hı..."
İlerlediğimiz uzun koridorun sonunda Deniz dahil herkesi bekler halde buldum. 'AMELİYATHANE' yazısının altında Yalın'a yaslanmış halde duran Derin beni görünce koşarak yanıma geldi. Bir süre durup birbirimize bakarken, birden sarılıp hıçkıra hıçkıra yere çöktük. Aynı hıçkırıklar boğazımı tıkayıp, nefes almamı engellerken kollarımda hissettiğim tanıdık eller beni kendine çekti. Hastanenin soğuk zemininde sarılı halde duran bedenlerimiz birkaç saat önce duyduğum sesle ayrıldı.
"Telefonda kiminle konuşmuştum?"
Arel'in yardımıyla kalkıp arkama döndüğümde beyaz önlüğü içinde genç bir doktor gördüm. Kasılmış ve endişeli görünen yüzünü bana dönmüştü. "Ben... Bendim."
Birkaç adım atıp yanıma geldi. "Ben doktor Cem. Melek hanımın nesi oluyorsunuz?"
"Kuzeni."
"Bakın Melek Hanım kafatası sarsıntısı nedeniyle 'concussicn' geçirdiğinden şüpheleniyoruz. Yani 'beyin travması'. Biliyorum bunları duymak sizin için oldukça güç ama afazi, anosmi, hemianopsi daha da önemlisi hemipleji riski var. Yani konuşma, koklama, görme proplemi yaşayabilir, dediğim gibi daha da önemlisi felç olabilir. Bunu söylemek çok zor ve... Hayatı riski de henüz atlatamadı. Bakın buraya sadece bunları söylemek için çıkmadım. Toparlanmalı ve Melek hanıma destek olmalısınız. Onun sizin desteğinize ihtiyacı var..."
Kapalı kapılar ardında kaybolan doktorun ardından Arel'e yaslanıp gözlerimi kapattım. Kulaklarıma eğilip endişeli, yorgun, üzgün sesiyle fısıldadı. "Ne olur Rima, sana yalvarıyorum burdan çıkalım. Sadece kısa bir süreliğine, hemen döneriz. Ama bak duydun Melek için toparlanmalısın. Lütfen!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ
Fiksi RemajaGeçmişim, geleceğimdi... Gerçekten gelecek miydi, yoksa hep bekleyecek miydi? Rima ve Arel geçmişte aynı geleceği düşlerken, farklı geleceklerde geçmişin izlerini bulabilecek mi?