"Mert, oğlum!"
Herkes önce Halit babaya, sonra da Halit babanın baktığı yere bakmıştı. Bu adam Karan'a ne kadar da benziyordu. Olamaz! Bu Karan'ın ölen erkek kardeşi Mert idi! Ama nasıl olur bu? Ne yani, ölmemiş miydi?
"Oğlum!" Hülya anne, bayılıvermişti birden. Ben hemen Hülya annenin yanına gidip su içirmeye çalışmıştım ona. Diğerleri ise kal gelmiş gibi duruyordular.
"MERT!" Karan, koşarak Mert'in yanına gidip ona sıkıca sarılmıştı.
"Sen- sen gerçeksin! Kanlı canlı karşımızda duruyorsun! Kardeşim benim, gerçekten yaşıyorsun! Ölmemişsin! Bunca zamandır neredeydin sen? İnanamıyorum Allah'ım!" deyip yeniden sarılmıştı ama Mert hiçbir tepki vermiyordu. Derin ve Yağız da yanlarına gidip sarılmışlardı.
"Abim, sen-... Sen ama sen... Sen ölmüştün abi!" dedi Derin ağlayarak.
"Abim..." Yağız da ağlamaya başlamıştı. Didem ise, şok geçiriyor gibiydi. Hiçbir tepki vermiyordu. Halit baba da gidip sıkıca sarılmıştı oğluna.
"Oğlum, inanamıyorum gördüklerime. Ölmemişsin. Allah'ım, sana şükürler olsun." dedi Halit baba da ağlayarak.
"Bakın, sakin olun lütfen. Biliyorum, çok şaşkınsınız ve şoktasınız ama her şeyi anlatacağım size daha sonra." dedi Mert.
"Lan bunca zamandır neredeydin peki? Tam bir buçuk sene oldu ulan, koskoca bir buçuk sene! Nerede kaldın? Ne yaptın? Neden bize haber verme zahmetinde bulunmadın? Neden bize bir buçuk senedir acı çektiriyorsun? Oğlum, biz seni aylardır öldü biliyorduk öldü!" dedi Karan, üstündeki şoku atlatıp aklı başına gelince.
"Amerika'daydım bunca zamandır ve geri döndüm. Yaşadığımı saklamamın da bir sebebi vardı ama hepsini daha sonra anlatacağım." dedi Mert.
"Bir haltlar çeviriyorsun ama neyse. Sonra konuşacağız. Çok özledim lan seni." deyip tekrar sarılmıştı Karan kardeşine.
Hülya anne de yavaş yavaş kendine geliyordu.
"Anne, iyi misin?" diye sordum.
"Mert! Kızım, Mert nerede? Hayal görmedim ben değil mi? Mert'im ölmemiş değil mi?" dedi ağlayarak.
"Hayır anneciğim, kendisi burada. Tam arkanızda." diyerek elimi göstermiştim. Mert de annesinin yanına gelmişti zaten.
"Annem..." dedi ağlayarak Mert.
"Mert'im..." Hülya anne de ağlamaya başlamıştı. Ayağa kalkıp oğluna sıkıca sarıldı.
"Çok özledim seni anneciğim, affet beni sizi üzdüğüm için."
"Oğlum benim, yaşıyorsun sen. Güzel oğlum benim. Ben rüya görmüyorum değil mi? Mert'im ölmemiş, gerçekten karşımda değil mi?" diye sordu Hülya anne.
"Yok annem, ben gerçeğim. Bak, ölmedim. Sapasağlam karşındayım." dedi Mert.
"Kuzum benim." Hülya anne tekrar sarılmıştı Mert'e.
Bakışlarımı Didem'e çevirmiştim. Pek sevinmişe benzemiyordu nedense. Boş gözlerle Mert'i izliyordu.
Mert, annesinden ayrılıp Didem'in karşısına gelmişti.
"Ölmemişsin, yaşıyorsun gerçekten de." dedi Didem.
"Evet, sevinmedin mi yoksa?" diye sordu Mert.
"Sevinmez olur muyum? Sevindim tabii ki. Kusura bakma, şoktan ne tepki vereceğimi bilemiyorum." deyip Mert'e sarıldı Didem.
Mert, Didem'in kulağına bir şeyler fısıldamıştı ama anlamamıştım ne demeye çalıştığını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CAN ÖZÜM
Teen Fiction"Gözünde bir damla yaş olsam, dudaklarına doğru süzülürdüm. Lâkin gözümde bir damla yaş olsan, seni kaybetmemek için asla ağlamazdım... Şimdi düşünüyorum da, bir ben mi yandım?" "Hayır, ben de yandım. Hem de çok. Gözlerin... Gözlerin benim güneşim...