6. KORKAK.

75 12 0
                                    

Geceden yağan yağmurun, sabahın gün ışığına bıraktığı iç açıcı kokuyla beraber sokakları geçiyordum ve havanın soğukluğundan dolayı ellerimi de asla paltomun cebinden çıkartmıyordum.

Sokağın sonunda en kenarda duran bir tobaccoya girip paltomun cebindeki parayı uzattım.

"Milano blueberry."

Sigara paketini alıp tobaccodan çıktığımda havadaki rüzgârın etkisiyle titreyen ellerimin arasında duran sigara paketimden sigaramı dudaklarımın arasına koyup paltomun içerisindeki çakmağımı bulmaya koyuldum.

Başımın ağrısını yok etmek istercesine çakmağımın ucundaki ateşle sigaramı buluşturduğumda saat öğlen vakitleriydi.

Şuanda iş başında olmam gerekirken ben geldiğim sokaktan yeniden yürüyerek evime gidiyordum.

Ne işe gidecek halim, ne de çalışacak gücüm vardı.
Hem ruhen hem de fizikken yorulduğumu iliklerime kadar hissediyordum.

Aklım bütün bu olanlardaydı, yıllardır babamın ve annemin bir trafik kazası sonucunda öldüklerine zannederken, ölüm şekillerinin bile yalan olduğunu öğrenmiştim.

Nasıl bir acıyla yüzleşmem gerekecekti bilemiyordum ve o acının ağırlığını kaldırabilecek miydim onu da bilmiyordum.

♟️

Eve girdiğimde önce paltomu çıkartıp askılığa astım, sigara paketimi de masanın üzerine bırakıp kendimi mutfağa attım.

Kahve yapmak için su ısıtıyorken telefonumun çalmasıyla mutfaktan çıkıp salonda sigara paketimin yanında duran telefonuma uzandım.

Arayan kişi Enes'ti, yüksek ihtimalle ilk defa işe gelmediğime şaşırmıştı ve bunun hesabını sormak için arıyordu.

Benim işe gitmemem demek işlerin gerilemesi demekti, benim işe gitmemem demem Enes'e daha fazla iş yüklemek demekti.

Ama bunu düşünebilecek bir halde değildim, zaten tüm haber dosyalarım dün geceden hazırdı.

Gitmesem de benim için bu büyük bir sorun değildi, tam tamına 6 dosyayı da eksiksiz bir şekilde hazırlamıştım.

Sabahında ise işimden men edilmemek için patronuma bahane dolu mesajlar sıralayıp bugün kendime izin alabilmiştim.

♟️

Sıcak kahvemle pencerenin başına oturduğumda bir yandan dışarıda oradan oraya koşturan insanları izleyerek o insanların tam aksine gayet ağır bir şekilde kahvemi yudumluyordum.

Pencereden dışarıya bakmaya devam ederken İstanbul tam karşımda duruyordu.
Bu demek oluyordu ki, acılarım, kederlerim, yaslarım,
felaketlerim, üzüntülerim tam karşımda duruyordu.

İstanbul demek benim için sadece bir acıdan ibaretti, her bir sokağında, her bir kaldırım taşında farklı bir acı barındırmıştım.

Acılarım, boşluk hislerim sadece babamın ve annemin artık yanımda olmamasından ibaretti.

Gözlerimden yaşlar akmaya başladığında ağladığımın farkına vararak elimin tersiyle gözyaşlarımı silerek pencerenin önünden kalktım.

Enes'in telefonuma bıraktığı cevapsız çağrılardan başımın ağrıdığını hissettiğimde telefonumu sessize alarak gün boyunca evin içerisinde oturup durdum.

Bir şey yapacak halim yoktu, oturduğum yerden kalkarken bile zorlanmaya başlamıştım.

Beynim sanki bana oyunlar oynuyordu, Savaş Aktan sanki beynimi ele geçirmişti.

GERÇEĞİN ARDINDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin