19. ACI.

38 11 0
                                    

Bedenime sanki her bir yandan iğne batırıyorlar gibi bir acı içerisindeydim.
Hareket etmeye çalışıyordum fakat sanki tüm hareket mekanizmam kapanmış gibiydi.

Göz kapaklarımda dayanılmayacak bir ağrı vardı, bu ağrıya rağmen gözlerimi açmaya zorladığımda olduğum yerde sızlanarak gözlerimi yavaşta olsa açabildim.

Fakat bulanık görüyordum.
Olduğum yeri seçemiyordum.

Sahiden ben neredeydim? Bulanıklık hissi yavaş yavaş kayboluyordu.

Başım çok fazla sızlıyordu.
Başımı ovarak sızıyı geçirmek için elimi kaldıracağım sırada sağ tarafımdan bir demir sesi geldi.

Ellerim kelepçeliydi, bir demire kelepçelenmiştim.

Yavaş yavaş en son yaşadığım anlar aklıma oturuyordu.

Davet.

Evet, davetteydik.
Yanımda Savaş vardı.

O zaman ben neden buradaydım?

Kafamın içerisi sanki bin parçalı bir yapbozdu ve ben o parçaları bir türlü birleştiremiyordum.

Eter.

Mendil.

Hatırlıyordum, lavaboya gittiğimi, ellerimi yıkadığımı ve en sonunda kumral bir kadın tarafından eterli mendil ile bayıltıldığımı hatırlıyordum.

Fakat gerisi yoktu.
Nasıl buraya getirildiğimin kısmı kafamın içerisinde yoktu.

Korkuyordum.

Bu depo benzeri oda dayanılamayacak kadar soğuktu.

Ellerim kelepçeliydi.

Ve tek bir pencere bile yoktu.

Korkuyordum.
Korku sanki boğazımı sıkıyor beni nefessiz bırakıyordu.

Kelepçeyi zorluyordum fakat hiçbir türlü açılmıyordu.

Demire vurdukça odanın içinde sesler yankılanıyordu.

Gerçi buraya oda bile denmezdi.

Depodan bozma bu yerin kapısı açıldığında ürkek bir şekilde oturduğum yere biraz daha sindim.

Geriye gitme gibi bir hamle yapamıyordum çünkü bir demire kelepçelenmiştim.

Bileklerim acıyordu.
Hatta morarıyordu.

Kapıdan içeriye giren sima ağzımın beş karış açılmasına neden olurken bu yaşananların rüya olmasını diledim.

Gözlerimi kapattım, açtım.

Bir adım daha yaklaştı.

Buna inanmak istemiyordum, daha fazla ihaneti kabul etmek istemiyordum.

Kafamı yere eğdim, gözlerimi daha sıkı yumdum.

Adım sesleri yankılanmaya devam etti.

Gözlerimi açtım.

Ve tam dibimde olduğunu başımı kaldırmadan ayakkabılarını görmemden anladım.

Bedenim tir tir titriyordu.
Ve ben bu titremeyi kontrol altına alamıyordum.

Başımı kaldıramıyordum.
Neydendi başımı kaldıramama sebebim bilmiyordum.

Enes'in tam karşımda olması mıydı?

Güvendiğim, huzur bulduğum maviliklerin tam karşımda durması mıydı?

Artık güvenemiyordum.
Artık maviliklerde huzur namına hiçbir güzel his bulamıyordum.

Enes'in eli önce çenemi buldu, başımı kaldırdığında yüzünde iğrenç bir gülümseme vardı.

GERÇEĞİN ARDINDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin