11. BAL.

56 11 2
                                    

Savaş Aktan'ın sınır konusunu kapatabildiğimiz noktadaydık ve şimdi bana konağı gezdirmek üzere Savaş ile yeniden dışarıdaydık.

Savaş'ın arkasından yavaş adımlarımla yürürken, aramızda fazlasıyla açıkta olan adım mesafesini kapatmak için bazen koşar adımlarla yürümek zorunda kalıyordum.

Karşımda bir kümes gördüğümde sanırım önce bana kümes hayvanlarını gösterecekti.

Kahvaltı masasındayken ufak tefek hayvanlardan bahsetmişti ve benim en merak ettiğim tabii ki de atları olmuştu.

Birçok atı olduğunu söylemişti, hepsinin adını, rengini her şeyini merak eder bir hale girmiştim.

Kümesin içerisine girdiğimde, horozları görmemle koşa koşa dışarıya çıkmam bir oldu.

Malum küçükken horozlarla alakalı birçok olay yaşamıştım, bunları tabii ki de Savaş'a söyleyip kendimi rezil etmeyecektim.
O da zaten neden girdiğim gibi kümesten kaçarcasına çıktığımı hiçbir şekilde sorgulamamıştı.

Savaş bana bir yandan konağı gezdirip bir yandan da hayvanların isimlerini söyleyerek hayvanlar hakkında bilgiler vermeye devam ediyordu.

Horoz, tavuk, kaz, ördek, inek, keçi görmekten içim sıkıldığında "Atları görmek istiyorum." diyerek artık bu sıkıntıma bir son vermek istedim.

Savaş ellerini cebine koyarak "Tamam, gel." diyerek yürümeye başladı, bu sefer ters tarafa doğru yürümeye başladığımızda adımlarımı heyecanım yüzünden daha da hızlandırdım.

Ormanla iç içe hissettiğimde, biraz da olsa görüş açıma atların girdiğini görmemle yerimde duramadan koşar adım yürümeye başladım.

♟️

"Bu atın adı ne peki?" diye sorduğumda dikkatlice Savaş'ı dinliyordum.

Tek tek tüm atlarının isimlerini söyleyip bıkmadan da her şeylerini anlatıyordu.

"O atın ismi Şimşek." dediğinde isminin hoşuma gitmesiyle beraber gülümsedim.

"İngiliz atı bu arada. dediğinde atının isminin üzerine bir de ekleme yapmayı eksik etmedi.

"Ne kadar güzelmiş." diyerek isminin Şimşek olduğunu öğrendiğim ata hayran hayran bakmaya devam ettim.

"Adının hakkını da veriyor aslında." diyerek Şimşek hakkında konuşmaya devam etti.

"Çok seviyorsun herhalde bu atını, anlat anlat bitiremedin." diyerek gülümsediğimde "Öyle evet, bütün atlarımı seviyorum." diyerek Savaş'ta bana cevap verdi.

Ne kadar tüm atlarımı seviyorum dese de, sanıyordum ki Şimşek onun için ayrıydı.
Bu durum anlatma tarzından, bakışlarından bile belli oluyordu.

Gözümü Şimşek'ten aldığımda, bu sefer gözüme çarpan fevkalade bir renge sahip at oldu.

Şimşek kestane kahverengisine sahipken, bu at renk olarak çok bambaşka duruyordu.

Tarif edilemeyecek bir renkti, sarı gibiydi fakat değildi.

Bal gibiydi..

"Savaş! Bu atın ismi ne?" diye bir hışımla konuştuğumda, Savaş benim ses tonumun aksine yine sakin bir şekilde cevap verdi.

"Aslında daha adını koyamadım, dün getirildi zaten o at buraya."

Ürkek bir sesle, Savaş'ın ne diyeceğini bilemeden "Bal.
Bal olabilir mi ismi?" dediğimde bu fikir sanki Savaş'ın da hoşuna gitmiş gibiydi.

GERÇEĞİN ARDINDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin