Sabahın köründe gelen mesaja uyandım. Neredeyse sabahlamıştım çizimler için. Yan odadan küfürler eden Chan'ı duyunca anladım ki o da yazdığı kodu bitirememiş ve sabahlamış. Hayat yanlış yazılmış bir kod kadar berbattı.
Telefonu elime alıp saate baktım 08.32 daha sonra da mesaja baktım. Tek bir nokta vardı ve bu da demekti ki yazan Jisung'du. Hyunjin'in mesajını görmezden gelip yataktan kalktım. Öğleden sonra dersim vardı ama okulda yemek daha cazip gelmişti.
Hızlı bir hazırlanmadan sonra elime aldığım kitapla beraber metroya yürüdüm. Diğer bölümlerden bir çocuğun ısrarı üzerine Kiraz Ağacı isimli bir kitaba başlamıştım. Önceden çocuk kitabı gibi görünse de gittikçe meraklanmıştım. Hatta derslerde gizlice okuma fikri arada uğrasa da hızlıca boş veriyordum.
Yarıladığım kitabı bırakıp çantama attım. Okula yürürken düşünüyordum. Acaba bu kez mektup neredeydi? Kütüphaneye bir kez bıraktığı için programlamada kullandığımız sınıfa indim. Cebimdeki anahtarla açtığımda çekmecenin hala bıraktığım gibi olduğunu gördüm. Burada yoktu.
Adımlarımı üst kata yönlendirip binadan çıkarak kafeteryaya yürüdüm. Hayır ders falan çalışmayı boş vermiştim çünkü acıktığımı fark etmiştim. Yemek saatine de az kalmıştı aslında. Kafeteryada her zaman boş olan ve kimsenin oturmak istemediği köşeye geçtim.
Oradaydı. Saksının kenarına iliştirilmiş zarf hemen sağımdaydı. Beklemeden alıp çantama attım. Jisung dışında buraya birisinin böyle bir şey koyacağını düşünmüyordum.
Oturduğum yerde biraz daha pinekleyip kitap okumaya karar verdim. Mektubu aç değilken okumak istiyordum. Çünkü şu an gerçekten açtım ve söylediği şeyleri gram anlamayacaktım.
Kitabın puntosu klasik kitaplara göre büyük olduğu için kolayca bitecek gibiydi. Saatime baktığımda yemek saatinin yaklaştığını gördüm. Sıcak sıcak yemek için kafeteryadan çıkıp Chan'a yazdım. Dersi olduğunu söyleyince tek yemek zorunda kalmıştım.
Hyunjin'in bugün boş günüydü. Yatıp pinekliyordu kesin. Keşke ben de yapabilsem.
Tepsimi aldığım gibi tek başıma bir yere geçtim. Zaten yemek yerken pek konuşmazdım ama dinlemeyi severdim. Bu yüzden kulaklığımı takıp hep dinlediğim mitoloji serisini açıp dinlemeye koyuldum.
İskandinav mitolojisi, hoştu severdim ama Mısır her zaman bir miktar daha çok ilgimi çekmişti.
Tepsiyi bırakmam gereken yere bırakıp saate baktım. Dersime bir saat vardı ama hala ders çalışmak istemiyordum. Mektubu açıp yürürken okumaya fırsat bile bulamadan önümdeki birisine çarptım. Çocuk gelişimi bölümündeki Jeongin.
"Affedersin. Elimdekine bakıyordum."
"Önemli değil ben de dikkat etmedim."
Beraber onun kitaplarını toplarken Jisung'un mektubunu onun elinde görmüştüm. Yerden kalkınca gülüp bana mektubu uzattı.
"Lise dönemi gibi bir aşk mektubu falan mı? Bu dönemde hala yazan mı varmış? Nesilleri tükendi sanmıştım."
Sinirlenmiştim ama sinirim tamamen düşünce yapısına karşıydı. Yazmanın modası vardı da haberim mi yoktu?
"Millete sağda solda yapışmaktansa hala kağıt kullanan insanlar var evet Jeongin, nesilleri tükenmedi. Tavsiye ederim kafanı boşaltır ama düşünce biçiminden zaten oranın boş olduğunu varsayıyorum."
Dilimin kemiği yoktu demiştim ama Jeongin sinirlendirmişti. Kaosu sevsem de kendi çevremde dönmesini sevmiyordum.
"O halde aşk mektubunla iyi eğlenceler Minho."