17

19 3 5
                                    

Seçmeli ders ödevini dosyasına güzelce koyduğumda mutlulukla ödevime baktım. Artık bu dosyayı güzel sanatlar fakültesine götürebilir ve eve gelip yarın olacak teknik resim sınavı için ağlayabilirdim. Ölesiye nefret ediyordum o adamdan. Adam kayırmayı ve adam kayıranları sevmezdim ama bu hoca sınıftaki Lena'ya tam olarak onu yapıyordu.

Evden çıktığımda kapının önündeki Jisung'la gülümsedim. Şansımıza teslim tarihi aynı gündeydi ve yürüyerek fakülteye gidecektik.

"Sen hangi dersi teslim ediyorsun Jisung?"

"Resim. Da Vinci'nin hayatını yazdım, sen?"

"Müzik. Ben de Beethoven'ın hayatını yazdım."

Hafifçe kaşlarını çatıp burnunu kırıştırdığında burnuna dokundum. Huylanıp hapşırmıştı.

"Beethoven'dan ziyade Chopen tercihim. Spring Waltz bir şaheser."

Dediklerine güldüm çünkü o kadar bilgim yoktu. Ama Ay Işığı Sonatı'nı bilirdim. Dinlemişliğim vardı en azından.

İkimiz de ödevleri teslim etmek için sıraya girdik. Farklı odalar önünde dikilmeye başlamadan önce zemin katta buluşalım diye anlaşmıştık. Upuzun sıraya bakıp iç çektim. Beklemeyi sevmiyordum ve birden içeri dalıp kağıdı masaya bırakarak çıkasım vardı.

Nihayet ödevi teslim ettiğimde zemin kata indim. Jisung'u görememiştim ama merdivenlerden indiğini görmüştüm. Zemin kattaki boş odalara bakarken bir odada bulmuştum onu.

Bomboş odada sadece duvar kenarında bir piyano vardı ve Jisung kahverengi piyanoya gözlerini kırpmadan bakıyordu. Bir iki kere elinin uzanmak için istekle ileri gittiğini görsem de saniyesinde elini geri çekiyordu. Sessizce yanına gidip omzunun üzerinden piyanoya baktım.

Eskiden, sakatlanmadan önce, piyano çaldığını yazmıştı bir mektubunda. Sonradan anımsamıştım. Tanıdık gelmişti bu hikaye bana.

Ben de bir zamanlar çaldığım baterime veda etmiştim çünkü. Tıpkı onunki gibi talihsiz bir kazaydı.

"Çalmayacak mısın?"

"Çalmadan geçen her bir saniyem nefesimi tutuyormuşum gibi hissettiriyor. Ama artık çalamam."

"Sonsuza kadar nefesini tutamazsın."

Derin bir nefes alıp seslice verdiğinde yavaşça bana döndü. Gözleri doluydu ve gülüşünün acısı kalbime işlemişti.

Ağlamasını istemediğim Jisung'un şimdi ağlamasını istiyordum. Gülümsemesindense ağlaması daha az canımı yakardı çünkü.

"Biliyorum Minho ama ben gerçeklerle yüzleşme korkusu taşıyorum. Çünkü biliyorum ki eskisi gibi mükemmel olmasını isteyeceğim ve olmayınca da büyük bir hayal kırıklığı yaşayacağım. Bunu yaşamaktansa gerçeklerden kaçmayı tercih ederim."

Elimi tutup beni odanın çıkışına yönlendirirken ona hiçbir şey demedim. Diyemezdim çünkü. O bu gerçeği kabul etmişken benim onu zorlamam anlamsız olacaktı bu yüzden ben de her zaman yaptığım şey yaptım. Sustum.

Koluma girmiş yürürken sınav haftası olmasından ötürü mutlulukla ve ders olmamasının rahatlığıyla bize geçme kararı almıştık. Teknik resim için çalışabileceğim bir şey yoktu çünkü uygulama sınavıydı ve Jisung'un da yarın sınavı yoktu.

Bize geçtiğimizde Chan ve Changbin oturmuş sinirle önlerindeki şeylere bakıyorlardı. Chan inatla yapamayacağını bildiği halde çizimi tekrar tekrar yanlış şekilde çizmeye çalışırken Changbin de önündeki kağıt yığınlarıyla konuşuyordu.

EpistleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin