20

15 3 0
                                    

Yaklaşık altı ayı geçmişti Jisung ile olan ilişkimiz. İkinci yılımıza geçmiştik ve yaz tatilinde elbet ki buluşamamıştık. Ne benim ailem ne de onun ailesi izin vermişti buna ama bir şekilde yaz tatilini atlatmıştık. Yeni bir yıla başlayacaktık ve herkes yerli yerindeydi.

Felix Jisung ile daha iyi bir yer bulamadığı için tekrar aynı evde oturuyorlardı. Chan ve ben hala olduğumuz yerlerdeydik. Changbin Chan ile aynı eve çıkmak istemişti ama maddi problemlerden ötürü devlet yurdu ayarlamıştı kendisine. Okula bir tık uzak kalsa da orada da gayet idare edeceğini söylemişti. 

Okuldan önce Jisung'la her gün mesajlaşmıştık. Onu çok aramak istiyordum ama bu mümkün olmuyordu. Ailem o kadar tepemdeydi ki rahat bir nefes bile alamıyordum ama buna rağmen Jisung ile ikimizi gizlemeyi başarmıştım. Şu an için tek bildikleri hemşirelik bölümündeki Jisung ile bizim aşırı yakın arkadaşlar olduğumuzdu. 

Bazen aşıklara yanlış isimler takılabilir, arkadaş gibi. Ama biz bunu umursamamıştık.

Yeni dönemden önce ben, Hyunjin, Felix, Jisung, Chan ve Changbin bir grup kurmuştuk. Chan ve Changbin bize geldiği zaman Jisung'u o kadar merak etmişlerdi ki hem Chan'dan hem de Changbin'den ortak bir grup kurmam için baskı yemiştim. Jisung sorun etmemişti ama çok gergin hissettiği için Felix'i de istemişti. Felix ben geliyorsam Hyunjin de gelsin diye peşine o iti de takıp dalmıştı gruba. 

Güzel bir ortamımız vardı aslında. Sıcacık hissettiren güzel bir ortamdı ama tek bir farkla. Jisung bana hep buz kütlesi gibi kaldığımı ve sırıttığımı söylemişti. İkimiz de biraz öyleydik aslında. Ben duygusal ortamlarda put gibi durmaktan başka bir şey yapmazken Jisung sürekli olarak gerilip kaçıyordu.

Şimdiyse herkes yerleşmişti yerine ve okulun ilk gününe hazırlanıyorduk. Saçlarımın rengi fazlasıyla akmıştı ve grimsi bir renge dönmüşlerdi. Hiç elletmemiştim ben de saçlarımı. Jisung çok seviyordu çünkü.

"Yerleşmenin amına koyayım yine pantolonum kayıp lan."

"Salonda koltukta bir pantolon var. Bak orada olması lazım."

Bir yandan giyinirken bir yandan da Chan'a gece soyunup film izlediği koltuğa bakmasını söylüyordum. 

Saçlarımı elimle dağıtıp hızlıca tişört ve pantolonumu giydim. Gerekli her şeyi alınca tek yapmam gereken Chan'ı beklemekti. O da giyinmiş ve anahtarları aldığı gibi hızlıca inmişti aşağıya.

Beraber arabaya bindiğimizde o Changbin'i ben de Jisung'u görecek olmanın verdiği hisle yerimizde duramayarak varmıştık okula. Park ettiği gibi indim arabanın içinden. Koşar adımlarla girmiştim kampüsün içine. Oradaki hiçbir şey umurumda değildi. 

Gözlerim fıldır fıldır çevreyi tarıyordu Jisung'u görebilmek için. Belki kafeteryada falandır diye tam oraya yönelmiştim ki sol tarafımdan birinin koşarak sarılmasıyla sendeleyip düşmemek adına zorla dengemi toparladım.

Sıkıca sarılıp başını boynuma gömerek iç çeke çeke ağlıyordu. Küçük Jisung kendine zıt koca kalbiyle koşa koşa gelmişti yanıma. Sıkıca sarılıyordu titreyen omuzlarıyla bana. O an dünya durmuştu benim için. Jisung bana sarıldığı an zaman benim için durmuştu.

"Özledim."

Hıçkırıkları arasından bir tek bunu duyabilmiştim. Ben de özlemiştim onu. Yalnızca bunu dile getiremiyordum ama o anlardı beni. Bakışlarımdan, dudaklarımın ve ellerimin titreyişinden anlardı o beni. 

"Hadi gel benimle."

Ne olduğunu anlayamamıştım ki beni elimden çeke çeke kafeteryanın içindeki lavaboya götürmüştü. Kimse yoktu zaten sabahın da körüydü. Bu saatte buraya bizden başka kimse gelmezdi çünkü daha ilk gündü. Burada tamamen yalnızdık.

EpistleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin