Hala eline bakıyordum. Merdivende çarpışmıştık daha önce. Bu sabah kafeteryada da görmüştüm. Hiç aklıma gelmemişti onun Jisung olabileceği.
"Minho?"
Başımı sallayıp elini sıktım. Bir elimde hala su şişesi duruyordu.
"Üzgünüm üzgünüm. Tahmin edememiştim Han'ın Jisung olacağını. Yani senin Jisung olacağını. Yani Han Jisung olacağını. Biri beni tokatlasın."
Saçmalamanın verdiği utançla kapıya yaslandım. İşte tam da bu yüzden konuşmuyordum çünkü saçmalıyordum. Jisung ise hiçbir şey demiyordu.
Kapıya yaslanmayı kesip geri çekildim.
"Kusura bakma şaşkındım. İçeri gelsene."
"Neden ben olduğumu tahmin edemedin acaba şaşırdım, karşılaştık ve sesimi de duydun halbuki."
"Sadece seni gördüğümde hep gülümserken gördüm ama yazdığın o mektuplar, tüm o cümleler çok..."
"Alakasız."
Birden sözümü tamamlamasıyla elimi saçlarıma götürdüm. Deli gibi gergindim ve sebebini bilmiyordum.
"Tam olarak öyle demek istemedim ama biraz öyle. Şu anki halin ve mektuplardaki sen biraz öyle."
Gülümseyerek ayakkabılarını çıkartıp içeri geçti. Gördüğü ilk koltuğa oturduğunda ayaklarını çaprazlamasına güldüm. Gerçekten anime kızı gibiydi.
Hemen çaprazındaki tekli koltuğa oturduğumda kucağıma küçük bir kutu bıraktı. Tek kaşımı kaldırarak ona baktım.
"Şey... Hani aniden geldim ya elim boş gelirsem ayıp olur diye düşündüm. Jisung mal mısın eve damdan düşer gibi aniden geldin. Ya Minho ben gideyim mi?"
Hızlı hızlı kurduğu cümlelere gülerken dolan gözlerine çevirdim bakışlarımı. Dokunsam ağlayacaktı.
"Şey Jisung yanlış anlama da bir şey geldi aklıma. Sen mektup yazıyorsun ama ben nasıl yazıların şey olduğunu anlayayım?"
Gülümsedi bana karşı ve başını eğdi. Yanlış bir şey mi demiştim?
"Haklısın Minho bilemezsin. Ama emin ol kalbimdeki okyanusun kapağını kapatarak geldim buraya."
Başını tavana çevirip burnunu çekti.
"Bugün yağmur yok. Şimdi anladın mı?"
Başımı sallayıp verdiği kutuyu açmaya koyuldum. Pastaneye uğrayıp gelmişti.
"Sen seversin diye aldım. Beyaz çikolatalı frambuazlı pasta."
Şaşkınlığım artıyordu. Haklıydı hatta sevmez bayılırdım buna. Açtığımda küçük pasta bana göz kırpıyordu. Gülümseyerek ikimize birer dilim koydum ve tabağın birini ona verdim.
"Minho gerçekten özür dilerim."
Pastamın ilk çatalını yiyecekken durup ona baktım. Birden bire yaptıkları beni hep dumura uğratıyordu.
"Jisung bir şey yapmadın?"
Kaldırdığı başıyla gördüğüm gözleri dolu doluydu. Elleriyle oynayıp tırnak kenarlarını yoluyordu.
"Hani o gece... Sana Alien'ı söyledim ve şey yaptım.. Minho ben konuşamam ki."
Ağlamamak için kendini sıktığı çok belliyken pastamı bıraktım. Yanına geçip oturdum ve bir kolumu etrafına sararak onu kendime çektim.
"Minho ağlarım."
"Bazen ağlamak ağlayamamaktan iyidir."
"Zayıf hissettiriyor."