Uyandığımda aynıydık. Jisung oturuyordu hala ama tek farkı uyanık olmasıydı. Elinde kitap vardı. Dizinde uyumuştum gece ve eli hala saçlarımdaydı.
Güne Jisung'un kitap okurken saçlarımı hafif hafif okşamasıyla başlamıştım. Alttan ona bakıyordum ve tepkilerini izliyordum. Gözleri hafif dolmuş ve dudaklarını büzmüştü, sessiz sessiz burnunu çekiyordu, büzdüğü dudakları titriyordu ve gözlerini kırpmamak için savaş verdiğini ilk bakan kişi bile anlardı.
"Jisung?"
Gözlerimi ovuşturarak dizinden kalktım. Hemen dolu gözlerini koluna silip ıslak kirpikleriyle bana bakmıştı. Kocaman gülümsüyordu. Gözleri parlıyordu sanki.
"Ben mi uyandırdım?"
"Ağlıyor musun?"
Bunu dememle titreyen dudakları iyice titremiş ve dolu gözleri taşmıştı. Birdenbire boynuma sarılıp seslice ağlamaya başlamasıyla şaşkınca kollarımı bedenine sarmıştım. Birkaç dakika sonra pembe bandanasını düzeltip önüne döndü. Bir şey söylemek isteyip söyleyemiyor gibi bir ifadeyle bakıyordu ellerine. Ani bağırmasıyla hafifçe sıçradım.
"Minho!"
Heyecanlı bir ifadesi vardı. Başımla devam etmesi için ona işaret verdim.
"Toby çok iyi bir adam. Keşke herkes Finn ve Toby gibi olsa. Bazı zamanlar Toby gibi hissediyorum."
"Neden öyle hissediyorsun?"
Dediğine şaşırmıştım. Asla böyle bir şey düşünmemiştim kitabı okurken.
"Çünkü Toby sadece iyi bir adam benim gözümde. Bir suçu yoktu. Sevmek, sevilmek istemek dışında bir suçu yoktu. Finn'e hastalık bulaştırdığını bilmiyordu bile ve kendisinin hasta olduğunu dahi bilmiyordu. O ölen bir adamın arkasında bıraktığı küçük kızı sahiplenip, ona iyi bakmak istemişti yalnızca. Toby çok saftı, Toby çok iyi niyetliydi ama yaptığı ya da yapmadığı en ufak şey göze battı. Dünya kıymet bilmiyor Minho. İnsanlar sevmeyi bilmiyor ve sevilince saçmalıyor."
Söylediklerini can kulağı ile dinleyip arada birkaç baş sallamasıyla onaylamıştım onu.
"Hala sorumun cevabını alamadım ama Jisung."
Derince bir iç çekti. Dudakları hafifçe iki yana kıvrıldı. Gözlerini bana çevirmiyordu. Jisung bana kitap gibiyim demişti. Onu okumak istiyordum şu an ama okumak istediğim kitabım inatla bana kendini göstermiyordu.
"Kimseye bir zararım olmadı ve olmaz da Minho. İnsanları hep sevdim ve tek isteğim sevilmekti. Saftım, kullanılmaya açık iyi niyetli bir insandım. Bir peçeteydim ben Minho."
"Sen bir peçete falan değilsin. Herkes özeldir. Seni kullananlar aptaldı."
"İnsanların yanlarında beklettiği, burnu akınca cebinden çıkarıp kullandığı bir peçeteydim."
"O zaman benim peçetem ol."
Dediğimi kesinlikle yanlış anlamıştı ve ben panikle saçmalamaya hazırdım. Kesinlikle büyük bir yanlışlık döndüğü belliydi dolan gözlerinden.
"Ben küçükken peçetelerin üzerindeki şekillerden kalemle geçer ve onları asardım odama eser diye. Yani o anlamda. Ama sen nereden bileceksin ki küçük olduğum zamanları. Ya Jisung özür dilerim. Çok özür dilerim ben patavatsızlık ettim. Düşünmedim üzüleceğini ve bi-"
"Minho."
Adımı seslendiğinde doğrudan gözlerine baktım. Birkaç damla akmıştı bile. Üstümdekinin koluyla hızlıca sildim yanaklarını. Ağlamasını istemiyordum. Kimse ağlamasın ama özellikle Jisung ağlamasın istiyordum.
