12

19 4 5
                                    

Ben elimde poşetlerle Jisung'un arkasında dikilirken Jisung ise poşetleri bırakıp ellerini beline koymuştu. Koltukta hala üst üste olan ikiliye dik bakışlar atıyordu. 

Felix en sonunda Hyunjin'i üstünden iterek üzerini düzeltmiş ve nefes nefese yanımıza gelmişti. Jisung ondan tarafa bakmayarak içeri girince ben de onu takip ettim. Poşetlerle mutfağa girip aldıklarımızı yerleştirmeye başlamıştık. Felix de kapıda bize bakıyordu.

"Ya Jisung hadi ama küsme bana."

Jisung inatla o tarafa bakmayarak dolaba alınanları yerleştiriyordu. Ben de poşetleri boşaltıp ona yardım ediyordum. Felix inatla kırmızı üstünün aşağı çekip Jisung'un başından dikilmeye başlamıştı.

"Ya sana gerçekten söyleyecektim ama zaman bulamadım ki. Çok ani oldu."

Jisung ayağa kalkıp ellerini beline koyarak Felix'e baktı. Dudaklarını büzüyordu ona karşı.

"Aşk olsun Felix sana ya. Sen o kadar uzun saçlı sarışın çocuk diye gel bana dert yan, çocuğu eve at, Jisung bilmesin ama. Sonrada öğrensin. Aşk olsun sana küstüm işte."

Jisung yine arkasını dönüp işe devam ederken benim köşeli jeton yeni düşmüştü.

"Dur şimdi senin bana söz ettiğin, şu aşkından ölüp bittiği çocuk bizim dangalak Hyunjin mi?"

"Evet o."

Jisung arkasını dönüp gülerken cevapladığında ben de yanımıza gelmiş olan mal arkadaşıma baktım. Pek gösteremezdim ama severdim iti. O ikisi kendi aralarında konuşurken ben de Hyunjin'in yanına gitti. Kafasına vurmayı ihmal etmemiştim.

"Oğlum iki günde eve mi attın lan çocuğu?"

"Bilmiyorsun sanki amına koyayım. O sarışın çocuğu bulun diye ölüp bitiyordum. Hem demedim mi ben sana buldum onu, konuşmaya başladık galiba çıkma teklifi edeceğim diye?"

"Ne zaman dedin yalancı piç?"

"Mesaj attım."

Ben mesajlara bakmamıştım ki. Bu konuda bir şey diyemeyeceğim için hemen konuyu değiştirdim.

"Ne zaman ettin teklif?"

"Bugün."

Gülerek ona baktığımda omzuna vurmuştum hafiften. O da gülüp başını eğmişti utanarak anlamıştım. Takıla takıla ezberlemiştim artık hareketlerini. 

Biz konuşurken Felix ve Jisung küçük kapıdan geçerek balkona çıkmışlardı. Onlar orada konuşurken Hyunjin'in yardımıyla tüm malzemeleri poşetlerden çıkarıp yerleştirdik.

Mutfağa gülerek girdiklerinde Felix Jisung'a yapışmış bir şekildeydi. Jisung onu kendinden uzaklaştırarak eliyle kış kış hareketi yaptı.

"Hadi hadi kumrular. Minho'yla iddiamız var yemek yapacağız ve siz jürisiniz. Hadi hadi gidin."

O ikisini sırtlarından iterek mutfağa geçtiğimizde cebinden pembe bir bandana çıkartmıştı. Bana uzattığında tek kaşımı kaldırdım.

"Ben mutfakta saçım açık gezemem ama toplayamadığım için de bandana takarım. İster misin?"

Başımı hayır anlamında salladığımda taktığı pembe bandanayla şirince gülümseyip önüne dönmüştü.

Jisung tatlıydı. İçimdeki çölde çiçekler açtıracak kadar güzel ve tatlıydı.

Yemek yapmaya başladığımızda ben patateslerle uğraşırken Jisung mantar soyuyordu. Sonra ara verip müzik açtığında gülerek ona baktım. Ben de müziksiz çalışamazdım.

EpistleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin