10

23 4 7
                                    

Sabah kalktığımda gece güzel olan havaya karşı şakır şakır yağmur vardı. Boş günümdü ve pinekleyebilirdim. Saat daha erkendi bu yüzden yatakta telefonla oynayabilirdim.

Şarjdan aldığım telefona gözlerim yana yana baktım. Sabahın sekizinde Hyunjin yine mesaj döşemişti. Onun dışında bir başka mesaj daha vardı.

Sabahın yedisinde bırakılmış bir nokta mesaj kutumdan bana göz kırpıyordu. Jisung yine mektup bırakmıştı.

Hızlıca üzerime birkaç şey geçirdim. Telefondan Chan'ı çaldırdığımda hala evde olduğunu çaprazdaki odadan gelen sesle anlamıştım.

"Ne var lan sabah sabah!"

"Chan arabayı alabilir miyim? Yarım saate dönerim."

"Araba sana girsin Minho!"

Gülerek anahtarlığa asılı anahtarları aldım.

"Ben de seni seviyorum Chan!"

Ayakkabılarımı giyerken içeri doğru seslendim. Uğraşmaya bayılıyordum.

"Lan yürü git!"

Changbin'e görmese bile göz devirip hızlıca indim merdivenlerden. Sadece mektubu almak için okula gidecek ve hızlıca geri dönecektim.

Sabırsızlıkla yola çıktığımda hem işe giden insanlardan hem de yağmurdan dolayı trafik oldukça yoğundu. On dakikalık yolu yarım saatte gelmiştim.

Arabayı kampüsün yakınında bir yerlere park edince sweatimin şapkasını başıma geçirip hızlı adımlarla kampüse yürüdüm. Cebimdeki kartı turnikeden okutup geçince gördüğüm birkaç tanıdık yüze selam vermiş ve binaya girip düşünmeye başlamıştım. Son mektup kütüphanedeydi. Oraya bırakmayacağına adım gibi emindim.

Binadan çıkıp aynı hızda kafeteryaya gidince gözlerim hemen o küçük saksıyı aradı. Evet saksı oradaydı tam da. Ama genelde sevilmeyen ve hep boş olan masa bu kez boş değildi. Dört kişi o masadaydı ve buna Jeongin de dahildi.

Sinirle soludum. Başkası olsa zerre takmayacaktım bu durumu ve mektubu alıp gidecektim. Ama Jeongin olunca daha çok gerilmiştim ve aklıma o gün söylediği şeyler gelmişti. Tam da saksının orada oturuyordu.

Yavaş adımlarla masalarına yaklaştığımda gördüğüm tanıdık yüzle gülümsedim. Felix oradaydı ve bu en azından beni rahatlatmıştı. Saçları kahve olan ve Jeongin'i kolunun altına alan beden başlattı konuşmayı.

"Buyurun?"

"Bir arkadaşım unuttuğum bir şeyi buraya bırakmış. Ona bakacaktım da."

Felix'le göz göze geldiğimizde gülümsemesine karşılık ben de ona gülümsedim.

"Tabii burada mı bak istersen."

Felix'in yanına bakınca dördüncü kişiyle göz göze gelmiştim. Han da buradaydı.

"Selam dün merdivende sana çarpmıştım. Han'dı değil mi?"

"Evet Han. Hatırlamazsın sanmıştım."

"Yanaklarından tanıdım. Bir arkadaşım da yanaklarının öyle olduğunu söyler hep."

Bir yandan etrafa bakarken Jeongin'in elindekini görmemle elimi uzattım.

"Bulduğun için sağ ol. Onu artık alayım ben."

Jeongin kağıdı elinde çevirirken sinirlenmeye başlıyordum.

"Minho yine mi aptal aşk mektupları alıyorsun?"

Ağzımı açmak için cevap verecektim ki başka bir ses duymuştum.

EpistleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin