Yaşamın kıyısında gezinmek, ölüme kafa tutmak mıdır bilmem ama nefes aldığımız sürece hayata karşı inatçı olmamız gerektiğini düşünürüm hep. Evet bazen çok kötü şeyler yaşayabiliyoruz, dibe batabiliyoruz, ölümü hissedebiliyoruz. Fakat dibe batan bir insan için tek çıkış yolu zirvenin basamaklarıdır. Bunu unutmamak ve bunun ile farklı bir bakış elde etmek sanırım hayatımda bana güç veren nadir şeylerdendi.
Motivasyon dediğimiz olay için gereken güç bazen içimizde, bazen yaşadığımız bir olayda, bazen ise başka bir insanda olabiliyordu. Benim ise bu yaşam kaynağım ya da çıkış yolumun aydınlatıcı ışığı Ali idi.
Benim asla hayal edemeyeceğim bir hayatın kapılarını bana sonuna kadar açıp, önüme kırmızı halı seren ve cennet'in dünyadaki hali diyebileceğim bir yaşamı tüm sevgisiyle bana adayan dağ kaçkını.
Bana yaptığı bu sonsuz iyiliklerinin yanı sıra gerek ailesi gerekse kendisinin üzerime titrediği şu güzel zamanımda elin manyağı geliyor ve tüm o güzellikleri siyaha boyamaya çalışıyordu. Peh!
"Zümra iyi misin?" diyen Ali ile bakışlarımı ona çevirdim. Daha yeni fark ettiğim çatık kaşlarımı serbest bıraktığımda başıma giren ince sızı ile yüzümü buruşturdum. "Allah aşkına biraz sakinleş, minik Atabey." dedi hafif gülümsemesi ile.
"Bir an kendimi tutamayacağım diye çok korktum." dedim o anki sinirimi hatırlayarak.
"Aynı çekingeyi yaşadım." dediğinde derin bir nefes alıp verdim.
"Neyse geçti bitti." dediğimde gülümseyerek yola baktı.
"Onların bir süre hazımsızlık sorunu olacağı belli." dedi gülüşünü büyüterek. Bu sözü ile bende gülmüş ve önüme dönerek zaten kısa bir mesafe kalan yolu izlemeye koyuldum.
"Niye burada durduk?"dedim etrafa bakarak.
"Zümra orucumuzu iki bisküvi ile açtık. Adam akıllı yemek yiyelim da." dedi arabadan inip benim de inmemi beklerken. Bende indiğim zaman beraber eski tarza bir restorana girdik. İçerideki ahşap eşyaların doğu yöresini andıran etnik desenler ile birleşimi mekana ayrı bir tat katmıştı. İleriden bize el sallayan Buket'e bakıp gülümsedim ve o masaya doğru gittik.
"Oy yengem gelmiş." dedi Asaf Efe gülümseyip ayağa kalkarken. "Kalkın hepiniz, saygı duruşuna geçeceğiz." dediğinde gülerek koluna vurmuştum.
"E abart." dedim gülerken gözlerimi belerterek.
"Yok vallahi bu kez abartmıyor." dedi Gökhan da ayağa kalkıp gülümseyerek eliyle omzuma dokunarak. "Ali'nin 'o benim şansım' derken ne demek istediğini çok daha iyi anlıyorum." dediğinde utanmadan edemedim.
"Oh canım yengem." dedi Buket'te gülümseyerek bakışlarımı Gaye'ye çevirdim. Onun ile de bakışıp gülümseyince biz de yerimize geçip oturduk. Karşımda bulunan uçsuz bucaksız deniz, yanımda oturan Ali, iki yanımızda oturan bu güzel insanlar ve ortaya getirilen kebap ile lahmacunlar ile keyfim gayet yerine gelmişti. Sanırım benim kafamı toplayabileceğim o masa bu idi.
"Ay durun az masanın bir fotoğrafını çekeyim." dedi Buket Asaf'ın elini geri çekerken. Gaye'de onunla beraber fotoğraf çekmeye başlayınca erkeklerden bir oflama sesi geldi. Ali elini uzatıp kebaptan bir parça alacağı sırada eline vurup geri çekmesini sağladım.
"Kızlar fotoğrafını çekecek, dayan iki dakika." dediğimde Gökhan ve Asaf birbirlerine bakarak gülünce aynı ters bakışı onlara da attım. "Yemin ederim şu çatalla döverim sizi." diye tehditimi savurdum hemen.
"Affet yengem." diyerek elini kaldıran Asaf'a Gökhan da eşlik edince gülümseyerek çekimlerinin bitmesini bekledim. Masanın fotoğrafı her açıdan çekilmiş üstüne üstlük hep beraber fotoğrafta çektirince yemeğe başlamıştık. "Oğlum ya şunun tadı neyde var neyde?" dedi Asaf kebap ile aşk yaşarken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TRABZON GÜLÜ
Teen FictionDikkat: Bu kitap tam bir aile sıcaklığı hissettirir. Gereksiz entrikalara ve +18 sahnelere ev sahipliği yapmaz. Bu güzel yolculukta bana destek olursanız sevinirim. ~~~~~~~~~~ Hani daha ne olabilir ki dediğimiz bir an vardır ya, işte ben o anı yaşa...