"Ali uyan artık." diye seslendim son bir kez daha. Bu adamın uykusu da amma derindi. "Ali diyorum, uyansan mı artık diyorum?" dedikten sonra kızaran biberler ve domatesleri ocaktan alıp tabağa yerleştirip bıkkınlıkla yatak odasının yolunu tuttum. İçeriye girdiğimde tavandaki pencerenin gün ışığından rahatsız olmamak adına yan yatıp kafasını da duvar tarafına gömmüştü iyice. "Ali." dedim yavaşça koluna dokunurken. Hala alçıda olan kolu beni iyiden iyiye korkutuyordu.
"Hı." dedi sadece ama derinlerden gelen bir sesti bu.
"Kalkman lazım. Bak kahvaltı da hazır soğuyor." dediğimde hiçbir tepki vermeyince derince bir nefes alıp pes etmeyerek devam ettim. "Aliciğim hadi canım kalk artık da." dedim tekrar dürterken.
"Hı hı."
"Ali kalk artık ya." derken saçlarını okşayan elim yüzünü mıncırmaya başladı. "Kalk, kalk, kalk." derken yanaklarını eziyor arada ufak tokatcıklar atıyordum.
"Öyle olmaz Zümra çık üzerime tepin." derken kaçmaya çalışıyordu.
"Sakatsın diye bir şey yapmıyorum. Benim yaralılara saygım var."
"Belli oluyor." dediğinde gülmeye devam edip yüzünü iyiden iyiye mıncırmıştım.
"Ay" çığlığını atmamın sebebi bir anda dönüp beni yatağa çekip, ayağını üzerime atarak beni oraya sabitleyip üzerimizi örtü ile kapatması olmuştu. Şu an battaniyenin altındaki karanlıkta ben ve Ali dip dibe bir şekilde, nefesi nefesime karışırken yatıyorduk. İşin kötü tarafı benim kalbim bunu kaldıramayacak gibi atış hızını iyiden iyiye arttırmıştı.
"Uyuyalım biraz daha." dedikten sonra burnunu başıma dayadı ve derince bir nefes aldı.
"Kahvaltı soğuyor ama hem senin hastane randevun var geç kalacağız." dediğimde umursamaz mırıltılar çıkarmakla yetinmişti. "Ali sen yemeyeceksen söyle de Asaf'ı çağırayım. Yemekler boşa gitmesin." derken gülmemek için kendimi zor tutmuştum. Asaf benim en etkili silahım olmuştu resmen.
"Ne Asaf'ı Zümra sabah sabah." derken bile baştan gerilmeye başlamıştı.
"O yemeğin hazır olduğunu duyduğu anda koşuyor resmen. Senin uyanman için ise sabahtan beri uğraşıyorum." dediğimde hafifçe geri çekilip, ciddi miyim diye bana baktı. "Hiç öyle bakma Ali. Sabahın köründe emek verip hazırladım ama soğudu şu an hepsi." dediğimde bir süre daha baktı bana. Sonrasında ise hızla kalkarak banyoya geçti. Bende o sırada mutfağa geçerek çayı alıp masaya yerleştirdim. Zaten Ali'de bir dakika sonra yanımda olmuştu.
"Nerede o soğuyan yemekler?" diyerek hızla girişti yemeğe. Onun bu haline bakıp gülmeden duramadım.
"Senin şu Asaf sevgin ne yapacağız acaba." derken hem gülüyor hem de başımı sağa sola sallıyordum.
"Asaf deme de iştahımı yitirmeyeyim da güzelim." dediğinde gülmeye devam edip bende yavaşça bir şeyler atıştırmaya başladım. Fakat son birkaç gündür canım hiçbir şey yemek istemiyordu. Hatta dün bu hissin miktarı o kadar fazlalaşmıştı ki Ali ile beraber tüm gün yatmış ve hiç kalkmamıştık. Belki de o yüzden bugün bu kadar uyku meraklısı olmuştu bu çocuk.
"Bak randevuna 1 saat kaldı sen hala giyinik bile değilsin." dedim kızar tonda.
"Benim saçım makyajım yok. On dakika yeter bana." dedi gülümseyerek sonra ise gözlerini bana dikti. "Bir şeyler ye artık." dediğinde başımla onaylayıp bir patates attım ağzıma.
"Yiyorum zaten." dedim gülümseyerek.
"Yemek yemek değil bu. Yiyormuş gibi yapmak. Bugün hazır hastaneye gidiyoruz sana da bir baktıralım." dediğinde başımı olumsuz anlamda salladım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
TRABZON GÜLÜ
Genç KurguDikkat: Bu kitap tam bir aile sıcaklığı hissettirir. Gereksiz entrikalara ve +18 sahnelere ev sahipliği yapmaz. Bu güzel yolculukta bana destek olursanız sevinirim. ~~~~~~~~~~ Hani daha ne olabilir ki dediğimiz bir an vardır ya, işte ben o anı yaşa...