Atsumu günün verdiği yorgunlukla kapanmak üzere olan gözlerini içeriden gelen sesle geri açtı. Yine başlamıştı anlaşılan. İç çekerek uyuyan Osamu'ya bakış attı. Derin bir uykuya dalmış Osamu, etrafta olan bitenden habersizdi. Atsumu her ne kadar sessizce çıkmaya çalışsa da içeriden gelen seslerin kardeşini uyandırmasından korktuğu için aceleyle hareket etti. Kapıyı örtüp annesinin odasına yöneltti adımlarını. İlaçlarını almamıştı yine anlaşılan.
"Anne?" diyerek içeri girdi. Aylar önce bakımından ödün vermeyen kadın, şimdi tanınmayacak haldeydi. Saçı başı dağılmış, gözleri kan çanağı olmuşken göz altları mosmordu. Yağlı saçları düzensiz bir topuzla toplanmıştı. Üstünde neredeyse bir haftadır çıkarmadığı, ona birkaç beden büyük gelen kocasının tişörtüyle yorgana sarılmıştı. Yere sabitli gözleri kırpılmak için bile hareket etmezken bedeni tir tir titriyordu. Atsumu annesinin yanına giderek yatağa oturdu ve kollarını ona doladı. Ancak kadın etrafında olan bitenin farkında bile değildi. Onu sarmalayan bu kolların çok sevdiği ve bir süredir ihmal ettiği oğlu olduğunun farkında değildi. Atsumu'nun bu yaptığı kumar oynamaktı. Annesi her an ona saldırabilir, canını acıtabilirdi. Yine de devam etti sarılmaya. Gözyaşlarını tutmaya çalışarak sakince annesinin başını okşadı. Annesi biraz daha durulsa da hâlâ tam olarak kendine gelememişti.
Bir süre böyle kaldıktan sonra kadın sakinleşti ve yorgun gözlerle ona bakan oğlunu tanıdı. İkisi de yıpranmıştı, acı çekmişlerdi fakat Atsumu ve Osamu için daha zordu her şey. Annesi kocasını kaybetmişti. İki kardeş ise hem babalarını hem de annelerini. Bu durumda ev Atsumu'ya kalmıştı. Hem çalışıp hem okula gitmek zorundaydı ve bu koşuşturma içinde çoktan kendini kaybetmişti.
Osamu ona her ne kadar yardımcı olmak istese de olamıyordu. Bacakları felçliydi çünkü. 4 ay önce olmuştu her şey ve o günden beri hayatları yokuşa sürülüyordu.Genç adam ayağa kalkarak şifonyerin üstündeki ilaç poşetini ve su şişesini alarak annesinin yatağına geri oturdu. Kadının terden yüzüne yapışmış saçlarını geriye doğru yatırarak ilaçları uzattı. Annesi utanıyordu. Oğluna bu yükü yüklemek istemiyordu ama elinde değildi. Acı tüm bedenine yayılmıştı ve beyni bile bundan kaçamıyordu. Artık rüya değil sadece kabus görüyordu. Bazen ölmek istese de Atsumu'nun şefkatli bakışları onu ayakta tutuyordu. Osamu'nun yaşadıklarına rağmen sürekli gülümsemesi de dayanak kaynağıydı. 4 aydır birbirlerinden uzak düşmüş gibi olsalar da aslında daha sıkı bir bağ olmuştı aralarında.
İlaçlarını aldıktan sonra biraz daha sakinleşen kadın, onu bir bebek gibi yatağına yatırıp üstüne örten oğluna hüzünle baktı. Nöbet geçirdiği zaman neler olduğu hakkında en ufak bir fikri bile yoktu. Atsumu da ne ona bir şey anlatıyor ne de kızıyordu. Her seferinde kendine geldiğinde Atsumu yanında kolları bazen çizik, bazen kanlı, bazense mosmor olmuş bir şekilde kendisini sarmalıyordu. Bunu oğluna yaptığı için de acı çekerken içinde birikmiş yaraların hepsi yeni bir patlama için hazırlanıyordu.
Sarışın çocuk odadan çıkmak için ilerledi. Kapıyı arkasından kapatırken annesinin çatlamış sesiyle söylediği o küçük iki kelime tuttuğu gözyaşlarını tekrar akıtmaya yetmişti.
"Özür dilerim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
poem || sakuatsu
FanfictionArkadaşını beklerken panolara bakmaya karar verdi Atsumu. Her zaman birçok yazı ve resimle dolu olmasına rağmen hiç kimsenin bakmamasını üzücü bulsa da rast gelmedikçe o da bakmazdı. Tarihi resimlerin asılı olduğu panoyu kısaca inceledikten sonra ya...