"Canının bu kadar çok yandığını bilseydim, o gün seni arabanın önünden çekmezdim"
Bu da ne demekti şimdi? Biraz hafızamı zorladıktan sonra hatırladım, okul çıkışı birisi beni arabanın altına girmekten kurtarmıştı fakat arkamda hiç kimseyi görememiştim.
Demek oluyorki bu kişi beni tanıyordu. O saatte orada okul yolunda olan birisi ya öğretmen ya da bir öğrenci belki de bir öğrencinin velisi de olabilirdi. Fakat hiç bir velilerle alakam yoktu. Bir öğretmen öğrencisine böyle bir şey yazamazdı en azından olgun davranır yanıma gelirdi. Bir hoca hariç tabii, o da Yelda. Bana kötü davrandığı için beni bu şekilde görmesi onu vicdanen rahatsız etmiş olabilirdi.
Bir öğrencinin yazma ihtimali nerdeyse hepsinden daha büyük ihtimaldeydi. Çünkü böyle düşüncesizce ve intihara yönlendirilen bir mesajı halime acıyan ve kafasında senaryolar kuran bir ergen yazabilirdi. Peki ya bu kafasında senaryolar kuran ergen kimdi? İllaki bir açık gösterirdi.
Hava az da olsa kararmaya başlamıştı. Yere attığım kıyafetlerimi elime aldım, ıslanmıştı ve çamur içindeydi. Sorun yoktu giydim, zaten hepimiz topraktan yaratılmamış mıydık? Bedenime değen soğuk ve çamurlu kıyafet kabuk tutmuş yaralarıma belki iyi gelirdi.
Ayaklarım çamura bata çıka ilerlerken, içimden bugün bu kıyafetlerin hepsini yakacağım dedim. Bu günü asla unutmayacaktım hatta bir gün babam karşıma çıktığında ona bu günü yaşatarak anlatacaktım.
Mezarlıktan çıktığımda eve doğru ilerledim. Saate bakmak hiç içimden gelmiyordu. Aslında iyi bir dayak yesem fena olmazdı en azından kendime gelirdim.
Delirmeme neden olan şeyde bu değil miydi zaten? Yine o uzun ağaçlı yolda yürümeye başladım. Ağaçlardan bir tanesi haraketlendiğinde yerimde durup Kapının yanına geçtim ve kendi üzerimdekilere baktım berbat görünüyordum beni bu şekilde eve almazdı.
O sırada kapının açılma sesini duyduğumda bir kaç adım geriledim. Yine o adam gelmişti kimdi bu adam neden saatlerdir buradaydı? beni gördüğünde başıyla selam verdi. Ardından o kadında kapıdan çıktı beni gördüğünde saate bakarak sorgulayıcı bir bakış attı sanırım 2 saatten fazladır dışardaydım.
Gri paltolu siyah şapkalı adam beyaz arabasına doğru ilerledi. Bende çamurlu ayakkabılarımı ve kıyafetlerimi çıkartıp kapının önüne bıraktım. Sadece iç çamaşırımla kalarak içeriye girdim ve her hareketimi izleyen kadına döndüm.
"Geldiğimde adamın beyaz arabası kapıdaydı bende dışarıda gitmesini bekledim." dedim. Arkasını dönüp gittiğinde odama doğru ilerledim ve dolaptan havlumu alıp merdivenlerden indim. Üzerimde böcekler bile geziyor olabilirdi ve kaşınıyordum.
Banyoya girdiğimde sıcak suyu ayarlayarak tüm vücüduma akmasına izin verdim. Fayanslara baktığımda su değil de kanlar akıyordu sanki gözlerimi kapatıp açtığımda çamurlu suydu sanırım beynim benimle oyun oynuyordu.
Sıcak suyun yaralarımı sızlatmasına izin verdim, çünkü canım acıyordu ve bu fiziksel olarak değildi. Havluyu üzerime geçirdikten sonra banyodan çıkıp odama doğru ilerledim.
Üzerimde ki havluyu kuruması için sandalyemin üzerine asarak dolaptan bir kaç parça kıyafet çıkararak üstümü giyindim. Aklıma gelen şey ile tekrar dolaba yönelip çamaşırların altını karıştırdım elime değen şeyle tebessüm ederek aldım. "Sanırım bugün bana iyi gelen tek şey sen olacaksın" kavanozun kapağını açıp bir kaç tane ağzıma atmamla mükemmel bir tat yayıldı. Ekşi ve tuzlu olması benim için lezzetli olmasına yeterdi ama bu yeşil zeytin gerçekten bir başkaydı. Kavanozu yere bırakarak biraz miğdemde sindirmek için uzanarak kendime zaman verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VÒL•TA Karanlık Oda
General Fiction"Biliyorum senin oğlun olduğum için bana çok fazla işkence ediyor. Hatta bazen zincir darbelerini sırtıma vurduğunda benim yerime seni koyduğunu düşününerek vurduğunu düşünüyorum. Çünkü bir anne evladına bu kadar acımasızca vurmamalı değil mi?"