16.Bölüm
''Son arzun nedir diye gelip de bana sorsalar, gözlerime bakıp da herşeyi anlasalar!''_______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________
Yaprak yeşili menevişler her bir desenini ezbere bildiği halıyı hayatında ilk kez görüyormuş gibi inceliyordu. Koyu kırmızı kalın çizgiler , kahverengi fon ve çam renginde yapraklar... Gördüğü şey desen desen halı olsa da zihninin içi mahcubiyet dolu düşünceler ile fokurduyordu. Mehmed Tahir elinden tuttuğu gibi fütursuzca adım atıvermişti Ömür Çıkmazı'na. Kalbi adını koyamadığı tuhaf hislerle boğuşurken onunla ilerlemiş, evinin önünden geçerken parmaklarını genç adamın avucuna mümkünü varmış gibi biraz daha sarmalamıştı. Sabahın erken saati dolayısıyla pek insan yoktu sokakta. İşe giden birkaç kişinin kaçamak bakışlarını üzerlerinde hissetmiş, dahası olmadan çıkmazın sonuna varmışlardı. Genç adam cebinden çıkardığı anahtar ile evin kapısını aralamış,bir adım gerileyerek onu eliyle içeriye buyur etmişti. Kaskatı kesilmişti Feride'nin her bir kıvrımı. Ayaklarına adeta beton dökülmüş gibi hissetmiş, lakin yine de sükunetle içeriye girmişti. En azından bu evin sınırları içerisinde onu yargılayacak, hor görecek ve ayıplayacak kimse olmayacaktı. Nitekim Hasene Teyze'nin içeriden yavrularım geldiniz mi diye seslenişi içine bir kez daha su serpmişti. Şimdiyse oturduğu sedirin köşesinde yaşlı kadının mutluluk dolu tepkilerini tüm çekingenliği ile dinliyordu.
-Hûda Mevlama şükürler olsun ! Sizi böyle yan yana gösterdi ya bana ! Ah çok şükür çok şükür!'
Feride'nin tutukluğuna tezat babaannesini dinlerken mutluluk doluydu Mehmed Tahir. Kendini bildiğinden beri sevdiği, büyüyüp serpilişini nâme nâme seyrettiği kız şimdi yanıbaşındaydı. Kalbinde onun ismi yazılıydı ve kısmet olursa bu akşam Allah katında bir tanecik eşi olacaktı. Mutlu edecekti onu. Kendine yemin üzerine yemin ediyordu ki gözlerinden bir damla yaş akmasına müsaade etmeyecekti. Bu sessizliği, bu mahcubiyeti sökülüp gidecekti benliğinden. Eski Feride olacaktı. Yüzü her daim gülen, bıcır bıcır , cıvıl cıvıl kız olacaktı! Bunun için canını dahi vermeye hazırdı! Lakin şimdi gitmeliydi. Hem Feride kendini akşama kadar biraz olsun toparlar, hemde o aklındaki diğer mevzuları hale yola sokardı. Genç kızın yanından ağır hareketlerle kalkmıştı ayağa.
-Bana müsaade.'demişti kesik bir nefes arasından mırıldanarak. Elleri ceketinin önünü kapalı tutarken gömleğindeki kurumuş kan lekelerini babaannesinden gizlemeyi ihmal etmemişti. Derken o ayağa kalktığı anda yerde dalgınlıkla duran yaprak yeşilleri tedirginlikle havalanmış, genç kızın yüzü engel olamadığı bir korkuyla dolarken aniden uzanıp kalın bileğinden yakalamıştı. Nefesleri hızlanırken zorlukla yutkunmuştu Feride.
-Gitmesen olmaz mı?'demişti bir fısıltıyı andıran titrek sesiyle. Mehmed Tahir'in zifiri bakışları şefkatle dolmuştu. Nasıl ürkek bir güvercin gibi titrediğini, her an her şeyden çekindiğini görmemek imkansızdı. Bu haline içi gidiyordu. Fakat evvela eve uğrayıp üstünü değiştirmeli, sonra camiinin imamı ile akşam namazı sonrasında nikah kıyması için anlaşmalıydı. Bir de diğer konu vardı ki bu hem Feride için, hemde kendisi için oldukça mühimdi. Babaannesinin varlığından biraz olsun çekinse de elini uzatıp genç kızın yanağına koymuştu.
-Halletmem gereken şeyler var. Sen de dinlenirsin akşama dek.'demişti tıpkı onun gibi fısıldayarak. Elini mahcubiyetle çekip arkasında bıraktığı yaşlı kadına dönmüş, yanakları istemsizce kızarırken mütebessim çehresine kaçamak bir bakış bırakmıştı. 'Feride sana emanet Hasene Sultan. Dünden beri birşey yediğini görmedim haberin olsun.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ömür Çıkmazı 📻 (Tamamlandı)
Ficção Adolescente-Neden?'demişti sıcak nefesi genç adamın dudaklarına vururken. Uzun siyah saçları kirpiklerine takılmıştı. Ancak onu çekecek ne hali nede aklı vardı. Ona değen bedeni adeta karıncalanmıştı. Dolgun dudakları hafifçe titremişti. 'Neden kurtardın beni...