📻22.Bölüm📻

6.5K 647 231
                                    


22.Bölüm
''Saklısın, yasaklısın yar, gözden ıraksın. Aşk imkansızı severmiş , sende haklısın.''

_________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________

Elleri arkadaşının sırtına teselli verir gibi yaslanırken şok halinde açılmıştı Feride'nin yaprak yeşili gözleri. Duyduklarını algılayabilmek için her bir kelimeyi teker teker geçirmişti zihin süzgecinden. Zehra Mahir Ağabey mi demişti? Doğru mu duymuştu? En yakın arkadaşı ve ağabeyi... Zehra ve ağabeyi... Şaşkındı. Hemde öyle şaşkındı ki! Çünkü ikisininde yüreğinde birer sevda yarası olduğundan haberdardı. Mahir'in sevdiği kız ellere yar olmuş, Zehra'nın gönül verdiği delikanlı vuslata günler kala kara toprağa girmişti. Şimdiyse bu iki yaralı insanın isimleri yan yana anılmaktaydı!

-Zehra ! Zehra gel bakayım buraya! Kapı eşiklerinde helak etme kendini a kızım! Hele çöküver babaannenin dizi dibine!'

İçeriden duydukları sesle önce Feride toplamıştı kendini. Şaşkınlığını yutmaya çalışarak Zehra'nın koluna girmiş, onu etrafa malzeme olmadıklarına emin olur gibi bakarak yönlendirmişti içeri. Öyle ya. Kol kırılır yen içinde kalırdı. Genç kızın bu vaziyeti yanlış anlaşılabilirdi. Kızlar içeri girmişler, Zehra dosdoğruca gidip çökmüştü babaanneciğinin yamacına. Hala iki gözü iki çeşme ağlıyordu. Can simidi misali tutunmuştu yaşlı kadının buruşuk ellerine.

-Beni Mahir Ağabey'e verecekler babaanne! Annem baban verdi kararını dedi!'

Torununun canhıraş konuşmasıyla yüzünü buruşturup diğer avucunu elleri üzerine kapatmıştı Hasene Hanım. Zehra'nın doğduğu gün gelmişti aklına. Öyle güzeldi , öyle güzeldi ki gidip oğlu Cemal'e çiçek gibi bir kızımız oldu diyerek vermişti müjdesini. Cemal Bey de bu müjdenin hakikat olduğunu gördüğünde kızına Zehra adını vermekte karar kılmıştı. Nitekim hep de öyle sevmişti. Başını iki yana ağır ağır sallamıştı.

-Biliyorum yavrum. Biliyorum elbet! Ben dedim zaten Zehra'yı Mahir'e ver diye.'demişti gayet sakin bir tavırla. Zehra duyduğu ile bir an donup kalmış, kızarık gözlerini kocaman açarak babaannesinin yüzüne bakıp kalmıştı. Feride'de ondan pek farklı değildi ya. O da ayakta olduğu yerde kalakalmış, uzun kirpikleri şaşkınlıkla kırpışırken irisleri yaşlı kadında takılmıştı. Nihayet saniyeler sonra biraz şaşırmış, biraz da sitemkar bir sesle söylenmişti genç kız.

-Na..nasıl yaparsın babaanne? Ben onu hep ağabeyimmiş gibi gördüm. Bir an bile geçmedi aklımdan böylesi.'

Hasene Hanım duyduğu ile aman sende der gibi dudaklarını büküp omzunu küskünce silkmişti. Herşeyin nasılda kıyısına bakıp tıkanıyorlardı. Hiçbiri geri çekilip neymiş, ne olurmuşu düşünmüyordu. Lakin o düşünüyordu. Düşünmüştü de. Feride ve Mehmed Tahir'in nikahı kıyıldığı gece Zehra ve Mahir'i yan yana gördüğü o an içine bir umut doğuvermişti. Zehra yaralıydı. Ve bu yara ancak yeniden sevilirse deva bulacaktı. Mahir desen aslan gibi çocuktu. Ne de güzel severdi onun çiçek kızını. Günlerce düşünmüş, taşınmış, tatlı tatlı kaşınmış, nihayetinde kararını kesinkes vermişti. Bu kararda dış etkenlerde etkili olmuştu tabii. Hal böyle olunca ona da oğlunun kulağını kıvırmak kalmıştı. Bir dolap için çekmemişti ya onca yolu! Elbet o dükkana gittiyse birkaç işi birlik halledecekti. Halletmişti de. Evvela Mehmed Tahir ve Feride için yapacağı düğün dernekte ne denli kararlı olduğunu oğluna bildirmiş , ardından da Zehra meselesini açmıştı. Cemal Bey'den duydukları onu şaşırtmamıştı. Nitekim aklına gelen her daim başına gelirdi.

Ömür Çıkmazı 📻 (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin