📻39.Bölüm📻

6.4K 573 125
                                    

39.Bölüm
''Vay benim halime, aşk benim neyime?Vur gönül telime! Yangınım olsun!''

__________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________

Şakaklarını yasladığı omuzdan dünyanın en güzel manzarasına bakıyordu yaprak yeşili menevişler. Ömrünün minik yıldız tanesine. Seneler boyu Samanyolu'na hecelediği sevdasının meyvesine. Giydirilen beyaz tulumlar içinde pembe teniyle kundak yapılmış bir pamuk şekeri andırıyordu. Minikti. Minicikti! Hele de Furkan ağabeyinden sonra iyice minik gelmişti gözlerine. Halbuki doğumunu yaptıran ebe kilosu da boyuda gayet iyi demişti. Peki ya neden kaybolmuştu babasının kollarında ? Bakışları bir anlığına dünyanın en güzel manzarasından ayrılmış ve kendi gibi o manzarayı seyreden kocasına çevrilmişti. Huzurla kıvrılmıştı dudakları.

Dün öğlene doğru tutmuştu doğum sancısı. Mutfak kapısının eşiğinde suyuda gelince geri dönüşü olmayan o yola girmişlerdi. Kısmetine Mehmed Tahir giyinmiş ve evden çıkabilmek üzere hazır bir haldeydi. Karısının vaziyetini gördüğünde hemen annesinin hazırladığı çantayı alıp çıkmışlardı. Arabayı son günlerde ne olur ne olmaz diyerek evin kapısına park edişi öyle işine yaramıştı ki! Akıllılık edişi onu büyük bir zahmetten , karısını büyük bir mihnetten kurtarmıştı. Feride zorlukla oturduğu araba koltuğunda kıvranırken genç adam büyük bir soğukkanlılık ile çıkmazın sonunda duraksamış, iki kapıyı da telaşla çalmıştı. Ard arda açılmıştı kapılar. Genç kızın halini gördüklerinde şaşırmışlar, çıkmak için en müsait olan Mehpare Hanım olunca çantasını koluna takıp binivermişti arabaya. Zehra ve Gönül Hanım'a ise kucaklarındaki Furkan'ı pışpışlarken arkalarından su döküp dua etmek kalmıştı.

Uzun sürmemişti hastaneye giden yol. Çabucak varmışlardı. Mehmed Tahir arabayı park ettiği an Mehpare Hanım gelininin koluna girmiş, seslenip istediği tekerlekli sandalye geldiğinde ise ona oturtmuştu. Hemen muayeneye alınmıştı. Doktor kontrollerini yapmış, doğumun neredeyse son evreye ulaştığının haberini verip anne adayını sancı odasına değilde dosdoğruca doğumhaneye yollamıştı. Üzerine geçirilmiş salaş geceliğiyle yine tekerlekli sandalyede üst kata götürülürkn gözlerinden sular seller gibi akan yaşlarla kocası ve kayınvalidesine el sallamıştı Feride. Filiz ve Zehra'da gördüğü şeyleri yaşayacağını bilmek onu ekstra bir gerginliğie sevk etmişti. Kendini kurbanlık koyunlar gibi hissetmişti.

Karısı gözden kaybolana dek güçlü durmuş, fakat hemen ardından gözlerinden süzülen yaşlarla dönüp duvara yaslanmıştı Mehmed Tahir. Kötü değil, güzel bir şey için buradaydılar. Çok değil , belkide az sonra canlarının yongası dünyalarına gözünü açacaktı. Lakin sevdiği kadın acı çekerken yanında olamamak, onun mihnetini sırtlanamamak en zoruydu. Hele giderken akıttığı o yaşlar. O son bakış... İçini koyu bir korku sarmıştı. Eğer kötü birşey olurda Feride gittiği o yerden çıkmazsa , işte o zaman kendisi de yaşayamazdı.

Doğum uzun sürmemişti aslında. Ama dokuz doğuran baba adayları için bir dakika bile bir saate bedeldi. Normal zamanda bir haftada ancak içtiği cigarayı şu kısacık zamanda arka arkaya yakıp bitirmişti. Hastane koridorunda oturamamış, kendini bahçeye atıp birazda orada voltalamıştı. Bir içeri bir dışarı derken neyse ki sonunda aynı koridorun ucunda yine aynı tekerlekli sandalye belirmişti. Feride'nin yüzü giderken olduğu gibi korku dolu değildi. Hatta öyle mutluydu ki başını kaldırıp kocasına baktığı an Mehmed Tahir'in kalbi sıcacık olmuştu. Görevli kadın genç kızı eşi ve kayınvalidesinin yanına getirmiş, genç adam sorgusuzca gidip bir tomar bahşişi önlüğünün cebine sıkıştırıvermişti. Bakışları ise sevdiğinden başka yana dönememişti. Eğilip uzun bir buse kondurmuştu Feride'nin alnına. Eli sevgiyle okşamıştı terlemiş nemli saçlarını.

Ömür Çıkmazı 📻 (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin