sweaty palms

194 28 64
                                    









Bakugou'yu son görüşünün üstünden sadece bir gün geçmişti. Ama Deku şimdiden onun varlığını arıyordu. O sabah o duşa girince sarışın adamda çıkıp gitmişti.

Deku geçmişti artık kabullenememe aşamasını. Yanlış olduğundan emindi ama içinde birşeyler vardı; bilmediği, daha önce hiç tatmadığı, adlandıramadığı...

Bunları da onla öğrenmişti zaten. Kariyeri ve işi hep önceliği olmuştu bu yüzden cinsel hayatı da yoktu.

Çoğu kahraman ve arkadaşları arada rahatlamak için onun rahat edemediği yerlere giderdi. Ama o bunun yerine mesailere kalmayı, fazladan devriyelere çıkmayı, antrenmanlarına devam etmeyi tercih ederdi. Sıkı çalışmasıyla buraya gelmemiş miydi zaten?

Şuan çocukluğundan beri hayalini kurduğu konumdaydı. O zaman neden mutlu değildi?

Neden onu içten içe gerçekten mutlu eden tek şey o adamdı? Neden iyi hissettiren herşey yanlış olmak zorundaydı?

Bilmiyordu Deku. Üstünde saatlerce hatta günlerce düşündüğü soruları cevaplayamıyordu. Ama emin olduğu tek bir şey vardı. Fazla akışına bırakmıştı. Hemde savaş bu kadar yakınken.

O yüzden elini çabuk tuttu Deku. Daha fazla düşünmek için vakti yoktu. Kararlıydı iradesinden ödün vermeyecekti bu sefer.

Halkın huzuru ve mutluluğu için, çocukların sorunsuzca gülümseyip oyun oynayabilmesi için, insanların geceleri içleri rahat bir şekilde dışarıda dolaşabilmesi için yapacaktı Deku. Bu basit huzuru koruyacaktı.

Yine aynı şeyi yapıyordu Deku. Başkalarını kendinden öne koyuyordu. Kendi mutluluğu yerine başkalarınınkini tercih ediyordu.

Ama bu oydu. Dekuydu bu kişiliği böyleydi. Rahat edemiyordu rahat hissettiğinde.

Ajansına sürdü ve gökdeleni andıran binaya giriş yaptı gözlüğünü yukarı iterken.

Kişisel asistanının ofisine girdi hızla. Bir numaralı kötü hakkında kısaca bir açıklama yaptı ve istedi ondan tüm bilgilerini araştırmasını.

Güveniyordu ondan büyük kadına daha öncede birçok görevde ona yardımcı olmuştu. Ve Deku için en değerlisi gizlilik kuralını asla çiğnememişti.

Yine de yattıkları gibi derin detaylara girmedi, Dynamight hakkında bildiklerini anlatırken.

"Adı neydi demiştiniz Deku-san?"

"Ah, ona Bakugou diye seslendiklerini duydum. İlk adı mı, soy adı mı emin değilim."

"Tamamdır, bu ismi araştıracağım. Bilgiler için teşekkürler efendim."

Gülümseyen kadına karşılık olarak gülümsedi Deku. Ve ayrıldı oradan.

Ajansı gezdi bir süre. Uzun zamandır uğramadığı geniş ofisine girdi. Ceketini astı ve oturdu konforlu siyah koltuğa. İsminin yazılı olduğu altın plakaya ilişti gözü.

Komikti, bir kere bile doğru düzgün oturamamıştı burada. O Dekuydu çünkü, oturmaktan çok aksiyona eğilimliydi, doğası gereği.

Bazen haketmediğini düşünmesine sebep oluyordu. O iyi bir kahraman değildi. Kötülere sempati duyup onları bile kurtarmak isteyen bir kahramandı. Başlarda doğruydu onun için. Ama doğruyu da kaybediyordu. Üstündeki yalnızlığın baskısıydı buna sebep olan.

Asıl komik olan da buydu işte dünyaca ünlü olup yine de yalnız olması.

Günlük olarak tekrar ettiği keşkelerini geçirdi içinden yine; annesinin hâlâ burada olmasını.

Ellerini alnında birleştirip ovaladı baş ağrısını dindirmesi için. O an farketti telefonunun sessizce çaldığını.

Lüks deri koltuğa iyice yaslandı ve daha dikkatli baktı arayan kişiye.

'Todoroki-kun?'

Gördüğü isimle gerildi Deku. Dikleşti oturduğu yerde. İki eliyle tutuyordu telefonu artık. Terli titreyen eliyle düşürebilirdi çünkü.

O gece geldi aklına, korktu birkaç saniyeliğine sanki telefondan ona dokunabilirmiş gibi.

Merakına yenik düştü sonra. Ve açtı telefonu her ne kadar istemese de. Kulağına götürdü aceleyle stresten dudağını ısırırken.

Duydu sonra o sesi, duymaktan çekindiği.

"A-alo!"

"..."

Ne diyeceğini bilemedi Deku.

"Peki, cevap vereceğini düşünmemiştim..."

"..."

"Midoriya, beni duyuyor musun?"

Kafasını salladı sanki görebilirmiş gibi.

"M-midoriya..?"

Farkındalıkla ne yapacağını bilemedi Deku. Panikle telefonu düşürdü kucağına. Geri aldı hemen hâlâ titriyordu elleri.

"T-todoroki-kun"

"Midoriya! Tanrıya şükür, b-ben bak,.. özür dilerim. Biraz ani oldu ama... Ben o geceyi bulanık olsa da hatırlıyorum. Seni yormuş olmalıyım. Uraraka söyledi geldiğini."

Hatırlamıyor muydu yani...?

"Seni rahatsız edecek birşey yaptıysam lütfen söyle Midoriya! Sen beni öylece bırakıp gidecek biri değilsin. Sabah uyandığımda çok şaşırdım hatta."

"..."

"Biliyorsun abim.. herneyse daha fazla seni kişisel problemlerimle sıkmak istemiyorum. Hem o gece benle başa çıkmak zor olmuş olmalı. Telafi etmeme izin ver lütfen."

"..."

"Midoriya birşey de lütfen.."

"Sorun değil Todoroki-kun.."

Gözyaşı yüzünü terkedip yerle buluşurken Deku'nun bunu söylemesi kendisine saygısızlıktı.

Ama o hatırlamıyordu bile. Sekiz yıllık arkadaşlıklarının hatrına unutmaya karar verdi. Hem fazla etki bırakmamıştı üstünde öyle değil mi?

Hayır, bırakmıştı uykularını bozup, yanlış kararlar vermesine sebep olacak kadar hemde. Sadece kendini kandırıyordu.

"Emin misin Midoriya? Sesin iyi gelmiyor.. "

"B-beni merak etme! Sorun yok."

Göz altlarını sertçe kurutuyordu bunları söylerken. Sesine de hakim olamamıştı, çatlamasına engel olamamıştı.

"Bunu unutmayacağım. O zaman bir saat içinde hep gittiğimiz yerde buluşalım. Orada rahatça konuşuruz."

"..T-tamam."

"Sonra görüşürüz, kapatıyorum."

"Görüşürüz."

Ve bitirilmişti arama. Neden hayır diyememişti ki?











Omuzlaeim agriyo

failed revenge • bakudekuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin