-Apo-
Pazartesiİnsan, en beklenmedik darbeyi kendinden alıyordu. Sonra da şaşkın şaşkın oturup, ne oluyor lan diye hayatını sorguluyordu. Şimdi kitapların sırtlarına bön bön bakarken, bizzat kendimle ufak bir tartışmaya girmiştim. Varoluşsal bir tartışma değil de daha çok ne sikime burada saklandığımın mantıklı bir açıklamasını bulmaya çalışıyordum.
Ahmet hocaya dosyaları teslim ettikten sonra koridorun başında onu gördüğüm anda topuğumun üstünde dönüp, kendimi kütüphaneye atmıştım.
Hayır, neyden kaçıyordum ki? Üzerinden henüz yirmi dört saat geçen kavgadan sonra onunla uğraşacak ne takat ne sabır kalmıştı bünyemde. Herhalde o yüzden topuklamıştım. Yani, tüm gece beynimde tekrar tekrar dönen o dalgın bakışlarıyla en ufak alakası yoktu.
Rastgele bir kitabı çekip arka kapağında gezdirdim gözlerimi. Büyük puntolarla yazılmış kısa özeti okurken, hemen arkamdan hissettiğim varlığıyla omuzlarımı dikleştirdim. Abi ben kaçtıkça üstüme geliyordu. Bela gibi nefesini ensemden eksik etmiyordu. Döndüğüm her köşeden fırlaması asabı bozuyordu. Fırlamadığı köşelerde gereksiz oyalanan gözlerimin de bir açıklaması yoktu tabii.
"Dün arabada düşürmüşsün."
Omzumun üstünden bana uzattığı kimliğime bakıp, ona döndüm. Elindeki kimliği alıp, cebime soktum.
Sessizlik içinde gözlerini dikmiş suratıma bakarken, ben de onu izliyordum. Ciğerim şişmişti artık aynı şeylerden. Teşekkür etmek için aralanan ağzımı da o yüzden kapattım. Benim ağzımdan çıkan her boş kelime, adamda cesaret hapı gibi çalışıyordu.
Arkama dönüp gitmek üzereyken, rafların sonunu dönmeden önce tekrar sesini duydum.
"Apo." bir de bu vardı tabii. Benim adımı söyleyiş şekli. Adımı bilmiyor gibi yaptığı onca zaman sonra Apo, Apo deyip duruyordu. Kendi adımdan diken diken olacak noktaya gelmiştim. Dursam da arkama dönmedim.
"Dünle ilgili." başımı aşağı düşürüp, kocaman bir nefes saldım. Biri duysa onunla takıldığımı, millete rezil rüsva olurdum. Düşünmeden arkama dönüp, ona baktığımda, bir kaç adım atmış aramızdaki mesafe biraz kapanmıştı. En azından bu sefer dibime kadar girmemişti. Teselliyi en mantıksız şeylerde aramak da huy olmuştu.
"Dün biraz abarttım sanırım. Kusura bakma."
Kurduğu cümlenin saçmalığı beni doğrudan vurduğundan, kaçmaya çalıştığım ihtimaller patır patır beyin duvarlarımı dövmeye başladı.
Kuruyan boğazımı tükürüğümle ıslatıp, dudaklarımı kıvırmaya zorladım. Öfkeyle diktiğim gözlerimin aksine, beni yine tuhaf dalgın hatta biraz endişeyle izliyordu. Gözlerinden gözlerimi kaçırıp, hala elimde olduğunu yeni fark ettiğim kitaba indirdim bakışlarımı.
"Kusura bakacak bir şey yok." sesimin duyduğumdan daha sert çıkmasını umdum. Kitabı sallayarak kolumu aşağı düşürdüm.
"Yine de,"
"Konuşacak bir şey de yok." Yoktu çünkü keşfettiğim gerçeği henüz sindirememiştim. Ayrıca sesli söylenmedikçe ufak da olsa benim kuruntum olma ihtimaline de tutunabilirdim.
"Dün hiç gelmedim farzet. Biri duyarsa pis bozuşuruz. Bunu aklında tut yeter." tekrar yüzüne baktığımda, neredeyse üzgün görünen gözleri yine üzerimdeydi. Başını hafifçe sallarken şimdi tam saf bir çocuk gibi görünüyordu.
"Hadi eyvallah." deyip arkamı döndüm.
"Kimseye bir şey söylemeyeceğim merak etme. Övüneceğim bir durum yok." söylediği kelimelerin ağırlığından çok, ses tonu içime sıkıntılı bir duygu yolluyordu.
Adımlarımı hızlandırıp, kütüphaneden çıktım. Koridoru geçip, merdivenlere yöneldiğimde ise, cebimdeki paketi yokladım. Ders zili çalmak üzereydi. Ama sabahtan beri üstüme yapışan dalgınlıkla henüz tek bir sigara içmemiştim. Çıkış kapısına kadar yavaşlamadım.
Soğuk havaya çıktığımda derin bir soluk çekip, yan tarafa yöneldim. Havanın bok gibi olması işime geliyordu. Üstümdeki gömleğin içine sızan rüzgara karşı gerinip, her zaman zıkkımlandığımız köşeye geçtim.
Beynimde dönen düşüncelerin hızından patlamak üzereydim. Yine de sesli zikretmeye cesaretim yoktu. Bir süredir acaba dediğim şüpheler eğer gerçekse, elimdeki bilgiyi sokacak münasip bir yer bulmalıydım.
Kendime itiraf etmekte zorlansam da beni asıl rahatsız eden şey zaten olma ihtimali değildi. Benim buna bu kadar celallenmem hayra alamet değildi.
Gözlerimi yerden kaldırdığımda köşede tüttüren iki kişi kendi aralarındaki muhabbeti kesip dikkatlerini bana verdiler. Daha önce kavga ettiğim mallardan biri olan Zafer'e bakarken pis bir şekilde sırıttım. Okulun en ala dallamalarındandı şerefsiz. Deyim yerimdeyse zirveyi benimle paylaşıyordu.
Ben de ayağıma kadar gelen fırsatı boşa harcamamaya tam o an karar verdim. "Ne bakıyorsun lan?" derken büyük adımlarımı üstlerine doğru atıyordum.
*
Bi sakin canım bi sakin😅 (çok şık bölüm ismi olurdu be!)
💋