-Apo-
Salı"Nereye? Kantine gelmiyor musun?"
"Hoca şunları Şükran hocaya vermemi söyledi. Siz geçin."
"İyi beraber gidelim."
Elimdeki dosyayı sallayarak, kütüphanenin kapısını açtım. Arka taraftaki etüt alanında olabileceğini söylemişti Vural hoca. Adımlarımı o tarafa çevirirken, üzerimdeki bakışları bakmasam da hissediyordum.
Arkadaşları ile oturmuş, ders çalışıyorlardı. Ancak Gürbüz'le beraber ikisinin de gözleri benim üstümdeydi. Sinir bozucu bir elektrik vücudumu sararken, tek düşündüğüm herkesin ortasında kuracağı bir cümleyle beni tam o anda mat edebileceğiydi.
Ama susuyordu. Sanki başka işi yokmuş gibi, saçma sapan bir ilgiliyle beni izliyordu. Ve bu beni olması gerektiğinden daha çok rahatsız ediyordu.
"Bön bön seni izliyor mal." Fark etmeme imkanım vardı sanki.
"Siktir et.".
Arka taraflardaki masalara vardığımda, hocaya dosyasını teslim edip doğrudan çıkışa yöneldim. Onların önünden tekrar geçmek zorundaydım ama bu sefer kafamı çevirip oldukları yöne, daha doğrusu onun oturduğu tarafa bakmadım.
"Sen geç kantine, tuvalete gidip geliyorum."
"Tamam beklerim ben."
"Oğlum mal mısın? Kuyruk gibi takıldın peşime. Yürü sen. İşeyip geleceğim." geçen gece çıkan kavgada yüzümü iyi benzetmişlerdi. Beni alması için Cüneyt'i aramak zorunda kalmıştım. Hayatımla ilgili her boku bilen tek arkadaşım olduğu için şimdi de doğal olarak endişeleniyordu.
"Gidiyorum o zaman."
Duraksayıp son bir onay beklediğinde zoraki gülümseyip, omzundan ittim.
Tuvalet kapısını açıp içeri girdiğimde, bir kaç kişi lavabonun önünde fısıldaşıyorlardı. Beni görünce dikleşip, selam verdiler. Kısa bir baş harekiyle selamlayıp, pisuvara ilerledim. Sabahtan beri tek bir lokma yememiştim. Ama içtiğim çay kahvenin haddi hesabı yoktu. İşimi bitirdiğim sırada içeridekiler çoktan çıkmıştı dışarı.
Kapı tekrar aralandığında, ellerimi yıkıyordum.
"Dün soramadım kusura bakma. Bar kavgası mı?" duyduğum sesle, yüzümü kaldırmadan, musluğu kapattım.
Yan taraftaki kağıt havlulardan birini alıp, elimi kurularken, gözlerim dudağımın üstündeki kızarıklıktaydı. Hemen yanıma geçip, suyu açtı. Boşa akan suya yan bir bakış atıp, peçeteyi, hemen yanımdaki çöpe attım.
"Merak ettiğimden değil. Ellerine sağlık, iyi iş çıkarmışlar. Bir de karşılık veremediysen eğer, daha ne isteyeyim."
Aynaya doğru yaklaşıp, dilimi tam yaranın olduğu kısma dayayıp, acıyan kısma baskıladım.
"Su boşuna akıyor." Suyu kapatıp bana döndü. Uykusuzluktan hayalete dönmüştüm.
"Çok düşündüm ama cevap bulamadım. Hobi olarak barda çalıştığını sanmıyorum? Hem de öyle bir yerde. Yanlış anlama mekan çok iyi ama biraz uzak değil mi?"
Saçlarımı geri iterken aynadan beni izleyen yüzüne çevirdim bakışlarımı. Aptal mıydı, salağa mı yatıyordu anlayamıyordum. Cidden ona cevap vermemi falan mı bekliyordu? Hakikatten enteresan çocuktu.
"Tabii bana içini dökmek istemeyebilirsin. Ama sırrını bir şekilde öğrendiğime göre arkadaş sayılırız. Düz mantık."
"Ne kullanıyorsan o ilacı değiştir. Yan etkisi çok fenaymış cüce."
"Hö. Çok komik. Seni espri yapmaktan men ediyorum sırık."
"Emredersiniz. Başka?"
Oflayarak başını iki yana salladı. "Bu kadar kolay kabul etmene şaşırdım ama bir de soruma cevap verirsen sevinirim."
Gülerek tekrar aynaya döndüm. Yüzüme yayılan şu gülüşü de silemiyordum ki bir türlü. Tüm dikkatini bana vermiş sahiden açıklama yapmamı mı bekliyordu? Yüzümü inceleyen gözlerini kırpmıyordu bile.
"Neye daldın öyle cüce?"
Güya ters yapmam gereken yerde, gülerek sorunca istediğim etki tabii olmazdı. Ama hızla gözlerini kaçırması da gözünden kaçmamıştı. Kendi yansımasına dönüp aynaya yaklaştırdı suratını. Elini yüzüne sürüp başını salladı. Şimdi dikkatle acayipliğini izleme sırası bana geçmişti.
"Çirkinliğin beni benden alıyor da, peki sen neye bakıyorsun şimdi?" Birincisi tipimle ilgili konu görecelik bandında değildi. Büyük sıkıyordu veya damarıma basmaya çalışıyordu. İkincisi bunu yaparken hafifçe kızaran yanakları gözümden kaçmamıştı ama nedeni havasız tuvalet de olabilirdi.
Omuzlarım titreyerek gülmeye başladığımda gözlerini devirerek tek kaşını kaldırdı.
"İki ihtimal var. Ya büyük körsün ya büyük yalancı." Bir an sessiz kaldığında daha da neşelenerek üstüne gittim.
"Belki ikisi de." Alakasız yerde teklemeleri cidden çok komikti.
"Sen de hem tipsiz hem de tam bir sığırsın ama yaşayıp gidiyorsun bak. Ayrıca konuyu değiştirmeye çalışıp durduğunun farkındayım. Tabii özellikle tipinle ilgili benim düşüncemi öğrenmek gibi bir gayretin varsa o ayrı?" Gamzelerine kadar sırıttığında ben ufaktan ciddileşmeye çalıştım.
"O konu tartışmaya açık değil dört göz. Şeklimiz belli. Kızlar kendilerini çatıdan atıyor şu yüz için." Çenemi ovarak göz kırptım. "Ve soruna gelirsek, kaç kere cevap verdim sana halbuki. Mekan babamın dedim ya. Kayseriliyiz aslen. Para dışarıya gitmesin diye çalışıyorum. Olamaz mı?" genişçe gülümseyip, başını salladı.
"Öyle mi? Baban eğlence sektöründe o zaman?"
Babam emekli işçi sektöründeydi. Tam üstüne bir adım attığımda dikleşti. Aynadan bakmaya benzemiyordu tabii. Aramızdaki boy farkı belirginleşirken, ne zaman beni dinlemek için kafasını geri atsa gülesim geliyordu.
"Dikkat et, neredeyse benden hoşlandığını düşünmeye başlayacağım." ikinci kere yaptığım benzer ima onu beklediğimden daha çok delirtmişti.
Koca okulda en yakın arkadaşının gay olduğunu bilmeyen kalmamıştı. Ayrıca Atakan piçiyle takıldıklarını da biliyordum. Belki bu kısa da erkeklerden hoşlanıyordu? Düşük ihtimaldi ama tepkisi hoşuma gidiyordu.
Kusar gibi yapsa da yüzü biraz bozulmuştu. "Aferin. En azından boktan espriyi şimdi doğru mekanda yapıyorsun."
Etrafa bakıp gülümsedim. "Güzel nokta."
"Yalnızca hafta sonları mı çalışıyorsun?"
"Ne yapacaksın? Beni görmeye mi geleceksin?"
"Çok istersin, di mi?" ulan şimdiye kadar ağzına sıçtığım tonla insan içinde bu denli değişiğine denk gelmemiştim. Tam olarak ağzına sıçtığım da söylenemezdi. Muhabbettin boş yere uzadığını anımsamam için tuvalet kapısının tekrar açılması gerekmişti.
Tişörtünün yakasından tutup gövdesini kenara ittim. "Peşimde dolanıp durma artık cüce. İhtar haklarını doldurdun. Cidden sıkılmaya başlıyorum. Ve ben sıkıldığımda sen daha çok sıkılırsın. Tamam mı?" gözlüğünü burnun üstünden geri kaydırıp, ağzını açmak üzereyken attığım sert bakışla sustu.
En azından biraz da olsa anladığını umarak aralık kapıdan kendimi dışarı attım. Ama iki saniye geçmeden koluma çarpan sert darbeyle durup kafamı kaldırdığımda bir kaç metre önüme geçmiş bana hareket çekiyordu.
"Közler çötüdön ötlüyörmuş. Narsist mal!"
*
🙃💜