-Apo-
Pazartesi"Kızı aramamışsın hala." dudaklarımın arasındaki sigarayı çekerken sırıtıyordum. "Oğlum en azından bir mesaj atsana hatuna. Benimki başıma ekşiyor bir haftadır. Cuma günkü partide de bok gibi davranmışsın." öksürük kriziyle arkamdaki duvara yaslanıp, sigarayı parmaklarımın arasına bıraktım. Elimin tersiyle dudağımın kenarındaki yarayı yokladığımda hala biraz acıyordu.
"İstemiyorsan da baştan söyleseydin keşke. Bok var gibi gidip kankamıza sevgilimizin en yakın arkadaşını yaptık."
"Sen hep bu kadar konuşur muydun Cüneyt? Yoksa özel gününde falan mısın?"
Karşıma oflayarak geçse de cevap vermedi. Sigardan derin bir nefes daha çekip ciğerlerimi doldurdum. Güneş tepemizde parlıyordu. Ama hava bok gibi soğuktu. Sabahın ayazından ellerimdeki boğumlar bile sızlıyordu.
"Derse girecek misin?"
Bir nefes daha çekerken, yan taraftan geçen üçlüye çevirdim bakışlarımı. Akşama antrenman vardı. Koç bir süredir ensemden inmiyordu. Bu işi boşlamamam gerektiğinin farkındaydım farkında olmasına, çünkü Atakan denilen orospunun evladı ilk bulduğu açığa acımayacaktı. "Gireriz."
"Seninkiler geçiyor." İzmarite dayanmış ateşi son bir kere körükleyip, sigarayı duvara bastırdım. Kendimi iterek doğruldum duvardan. Bacaklarım ağrıyordu. Gecenin bir yarısına kadar ayakta durmaktan ebem bellenmişti.
"Bu arada Esma Cuma günü parti yapar mıyız diye soruyordu? Ama şimdi sizin işler de karışık. Enişten falan." sikecektim bunların parti merakını. Yine de hemen cevap vermedim. Ağır adımlarım açıklığa döndüğünde hala partiden bahsediyordu.
"Parti falan unut. Zaten anam ağlıyor."
"Sen de haklısın be kanka. O zaman sonra yaparız." Ulan küfretmeyeyim diyordum olmuyordu. İlla okkalı bir azar yemeden almıyordu kafası.
"Sonra senin evde yaparsınız kardeşim. Başkasının sikiyle karıya kıza hava basma kredin doldu."
"Tamam be kızma hemen."
Okul girişinin önünde tek başına telefonla konuşan bedene çekildi tüm dikkatim.
Cumartesi gününki karşılaşmadan sonra henüz bir şey yapmamıştı. Onun gibi birinin bu kozu eninde sonunda bana karşı kullanacağından da şüphem yoktu. Demek ki doğru zamanı bekliyordu. Göt korkusuna rağmen bana her defasında diklenebilmesinden tahmin ediyordum olacakları.
"Salim değil mi o?" sanki adını duymuş gibi gözleri beni bulduğunda, sakin bakışlarımı üzerinden çekmedim. Elinde donan telefona rağmen, gözlerini kısa bir an yere indirip, sonra tekrar bana baktı.
Merdivenleri ağır ağır tırmanırken, "Günaydın cüce. Boy ameliyatı için gün mü alıyorsun?" Cüneyt'in cümlesi ile elindeki telefonu aşağı indirdi.
Yüzüne yayılan o gülümsemeye bakılırsa çok hayırlı bir şey demeyecekti. "Yok ya. Barınakla konuşuyordum. İade alıyorlar mı annenler sormamı istedi."" bıyık altından gülmemeye çalışıyordum. Elimi ağzıma kapatıp, duraksayan arkadaşımı kolundan çektim. "Hadi yürü."
"Kanka bu yer biti neye güveniyor sence?"
"Sizin gibi sürü halinde dolaşmadığıma göre, kendime?" tekrar yüzüne döndüğümde, küçücük boyuyla dik dik bana bakıyordu.
Üstüne kocaman bir adım atıp, yüzündeki gözlüğü çektim. Bunu neden yaptığımı ben de bilmiyordum. "Bunun ağız için olanı da var mı?"
"Ver şunu."
"E dilin çok uzadı ama senin."
Beni net göremediğini artık biliyordum. Gözleri yüzümde boş bir tur atarken, köpürüyordu resmen.
"Dilim daha o kadar uzamadı. Şimdilik." ciddi sesine rağmen sırıtmaya çalışıyordu. Gözlüğü yüzüne takıp, hafifçe eğildim. Aramızdaki boy farkı onu korkutmaya yetmiyordu ama sinir ediyordu, şimdi net görebildiği yüzüme düz bakışlar yolluyordu. "Dikkatli ol."
"Beni tehdit edecek konumda mısın sence?"
Başımı salladım. Babasının mekanı olduğunu ne zaman patlatacaktı acaba? İstediği zaman benim için işleri yokuş aşağı sürebilirdi. Ama şimdiye kadar yapmamış olması da enteresandı.
"Konum falan sikimde gibi mi görünüyorum aşağıdan baktığında?" büyüyen yeşilleriyle bir adım geri gitti. "En son baktığımda öyleydi. İki günde bir mucize olmadıysa."
Kalkan elimle korkuyla geriye zıpladığında bıyık altından alaycı bir gülüş bıraktım aramıza. "İşimi mucizelere bırakmam ben dört göz." İşaret parmağımı yanağında tam gamzesine denk gelen yere bastırdım.
"Seni gömecek düzgün bir çukur düşünüyorum şimdilik." Ok gibi bakışlarında şimdi neşeden iz yoktu. Elimi hızla itip olabildiğince rahat bir ifade takındı. "Dikkat et de o çukurda sen boğulmayasın bok kafa."
Geriye çekilip düşünür gibi yaptım. "Hiç sanmam. Tipim değilsin bir kere." Neden böyle söylediğimi bilmiyordum. Ama bozulan ifadesi hoşuma gitmişti.
"Asıl sen benim tipim değilsin lan. Düşüncesi bile midemi kaldırdı. Öğk!" Ağzını tutarak kusmamaya çalışır gibi yaparken Cüneyt'in omzuna sarılıp yürümeye başladık.
"Abi şunu bir dövsen mi artık?
Bence de. Arkama dönüp, cam kapıdan, suratına son bir bakış attığımda, o da ters ters beni izliyordu. Ama yine de o salağı dövmek içimden hiç gelmiyordu.
*