-Apo-
"Yanlış yola girdin?"
İki eliyle direksiyonu tutarken, yan gözle bana baktı. "Kaçırıyorum seni."
Koltuğu iyice geri çekip, elimden geldiğince rahat bir pozisyon almaya çalıştım.
Dakikalar önceki halim aklıma geldikçe, dişlerimi sıkıyordum. Ailesiyle tanışmak üzere onlara yemeğe gitmiştik. Annesi de babası da normal, sıradan insanlardı. Yani normal derken, Salim gibi birinin ailesi ne kadar normal olabilirse.
Peki ya ben?
Sanki rehin alınmış gibi gerilmeler, türlü türlü utangaçlıklar. Ulan beş yaşında velet otursaydı masaya benden daha düzgün cümle kurardı. Doğru ya ben cümle dahi kuramamıştım.
Öyle kasmıştım ki, ağzımı bıçak açmaması bir yana, babasının sorduğu sorulara verdiğim cevaplar hep tek kelimelikti.
Şu sessizlik de canımı sıkıyordu, çaktırmadan yandan yüzüne bakıp tekrar dışarı döndüm.
"Beni müsait bir köşede atarsın." Elimi çeneme yaslayıp, mırıldandım. "Karanlık tenha bir orman da olur."
"Şu anda gözüme aşırı sevimli gelmen normal mi?" yüzümün şeklini bozmadan yine ona döndüm. Bakışları zaten üstüme düşüyordu. Tekrar yola çevirdi gözlerini. Tam ağzımı açıp küfredecekken de yine konuştu.
"Strese bak. Alayım mı stresini?"
"Çok komik. Başım çatlayacak galiba." Elimi şakağıma bastırdım.
"Torpidoya baksana aspirin vardı." O sırada limana doğru dönüp yavaşladı ve denize bir kaç metre kala arabayı durdurup, kontağı kapattı.
"Aspirinin bir sikime yarayacağını sanmıyorum. Rezil olduk. Zaman makinası falan bulunur mu sende?"
"Abartıda bir dünya markasısın." yüzüne bakmıyordum ama sesindeki gülüşü hissediyordum. Kaşlarımı çatarak, camı açtım. "Sigara içeceğim."
Kolumda hissettiğim soğuk parmakları ile tüylerim havalanırken, yavaşça ona döndüm. Anlayışla gözlerimi izleyen gözlerine bakınca ufaktan bir huzur sarmaya başlamıştı bile kalbimi.
"Sonra içersin."
"Niye geldik buraya?"
"Dedim ya. Sinirini almak için." kolumdan çekip yüzümü yüzünün önüne denk getirdi. Ağzımın tam üstünde kıpırdayan dudaklarından çıkan sıcak nefesine doğru yaslanmak için zaman kaybetmedim. Yavaşça kavradığım yumuşak dudaklarını öperken, ellerini saçlarımın arasına daldırdı. Az önce hissettiğim gerilim, omuzlarımdan başlayıp, tüm bedenimi terk ediyordu. Kokusun çekerek onu öpmeye devam ettim. Öyle güçlü bir etkisi vardı ki üzerimde, sanki az önce kafayı yemiş gibi evlerinin kapısından çıkan ben değildim.
"İyi geldi mi?"
Geri çekilmesine izin vermeden yine dudaklarının üstünü örttüm. "Yetmedi. Az daha." gülerek öpüşüme karşılık verirken, ellerini ensemden birleşti. "Merak etme. Sevdiler seni."
Geri çekilip, bıkkın bir şekilde arkama yaslandım. "Yalan söylemek zorunda değilsin."
"Neden yalan söyleyeyim ki Apo? Annem çıkarken, bana göz kırptı. Babam çok oyalanmamamı söyledikten sonra azcık oyalanabilirsin dedi. Sence?"
"Ben duymadım?"
"Çünkü kendini savaş kaçağı gibi dışarı atıp, arkana dahi bakmadın. Ha, yanında konuşsalar bile duyacak durumda değildin orası ayrı."