-Apo-
Aynı gün..."Altına minder koyuyor musun?"
Direksiyonun lastiğini sıkarak yan gözle bana sert bir bakış fırlattı.
"Her önüne gelene ehliyet veriyorlar demek ki." Kendi kendime eğleniyordum.
"Konuşmayalım. Olur mu? Şarkı falan da söyleme. Islık da çalma."
Koltukta yayılıp camı araladım. "Sigara içmeyi de düşünme sakın."
Araba araba değil nazi kampıydı sanki. Arka cebimdeki paketi çıkarıp ona uzattım. "Çek bir dal. Gevşersin."
Elimi itip dikkatini tekrar virajlı yola verdi. Yukarı tırmandığımdan beri üzerindeki sinir azalmamıştı. Pek bir şey konuşmamıştık.
Bana, şunu topla, bunu katla gibi kısa emirler vermesinden başka. Başka bir zamanda olsa, hazır coğrafya da uygundu, onu emir kipleriyle ıssız ormana gömerdim. Ama şimdi kendimi pek bir gevşemiş hissediyordum. Hiçliğin kıyısına yaptığım ufak seyahat iyi gelmişti.
Radyoya uzandığımda yine elime vurdu.
"Cüce sabrımı sınıyorsun."
"Araba benim değil mi? İstediğimi yaparım." peygamberliğimi ilan etmeye ramak kalmıştı.
"Sabır yarabbim."
"Bence de."
"Oğlum neye gerildin ki bu kadar? Gören de benim için çok korktun sanacak?"
"Ne korkucağım be!"
"Tavra bak amına koyayım. O zaman ne mal mal davranıyorsun?"
"Tavır falan yapmıyorum ben. Sana fazla maruz kalmaktan midem şişti. O kadar."
"Öyle olsun bakalım."
Sigarayı dudaklarımın arasına koyup, çakmağımı ararken, bir hışımla ağzımdaki dalı çekti. Daha doğrusu son sigaramı. Avucunda kırıp, öndeki konsola attığında dişlerimi gıcırdatarak ona döndüm. "Uçurumdan yuvarlanmak mı istersin, yoksa kafanı direksiyona mı gömeyim?"
"Ben ölüme senin kadar meraklı değilim beyinsiz. Ölmek istiyorsan sağa çekeyim, at kendini bir yerden."
"Gülmeyeyim diyorum olmuyor. Sakin kal Apo diyorum olmuyor. Yaptığım ufak şakaya mı bu denli dertlendin lan?"
"Oradan baktığında dertli mi görünüyorum? Gebermedin ona üzüldüm."
"Bana hiç öyle gelmedi."
"Götünden fikir sallayınca öyle olur." ikimiz de birbirimize kısa bir bakış atıp, önümüze döndük.
"Konuşmayayım diyorum ama. Neyse. Oğlum sen beni buraya gevşemem için getirmedin mi? Şimdi yine gerildim?"
"Kendim bilsem ne bok yediğimi."
"Ağzında dolandırma lafı lan. Ne dedin?"
"Ağır dallamasın dedim. Oldu mu?" derin bir nefesle ciğerlerimi şişirip, başımı cama yasladım. Kollarımı da önümde kavuşturup, biraz daha aşağı kaydım. "Yüksekten atlayan benim ama beyni sarsılan sensin. Hayır kimsenin olmadığı ormanlık bir yoldayız. Seni gebertip, yol kenarına gömsem, kimsenin ruhu duymaz."
Bakışlarını üstümde hissediyordum ama ağaçları ve tozlu yolu izlemeye devam ettim. O da bıkkın bir nefes verdi. Muhabbetin devam etmeyeceğini düşünerek gözümü yumduğum anda, "Bir daha intihar şakası yaptığında yamacımda olmadığına emin ol yeter." dedi. Gözlerim kısa bir anlığına aralansa da hemen geri düştü göz kapaklarım.
"Birincisi, yamacına beni sen çağırdın. İkincisi şakalarımı cücelerin keyfine göre seçmiyorum. Şimdi asıl sen neden bu kadar kastın onu dökül de rahatla."
"Kim kasmış?" yüzümü ona doğru çevirip, profiline baktım. Kısa bir bakış atıp, yine önüne döndü. "Ulan beynimi sikeyim, ne bok yemeye sana uyup geldiysem."
"Çünkü Apo ne olur gel diye yalvardım. Bir mesaja baktı lan onca yolu gelmen." çakmak çakmak gözleri beni bulduğunda sinirle sırıttım.
Manyaklığına alışmış olmam gerekiyordu belki ama her defasında saçmalıkta yeni bir zirveye oynuyordu.
"Demek ki dün fena darbe almışsam. Yoksa seni sikime takmadığımda mutabıkız."
Ani bir manevra ile emniyet frenini çekip, sarsılarak durdurdu arabayı. Koltuğa tutunup, sinirle dikleştiğimde ise tamamen bana doğru dönmüş, delici bakışlarını üstüme yolluyordu.
"Manyak mısın lan?" Boynumu tutup sıktım.
"Bence haklısın. Ne sikime seni çağırdıysam artık, benim suçum."
"Bu ne şimdi?"
"Haklısın diyorum işte."
"Ulan bunu demek için ne sikime ani fren yapıyorsun?"
Ağzı aralanıp tekrar kapandı. "Kafayı yediysem demek ki."
"Şu kelimeleri ağzında yuvarlama, ne diyorsan adam gibi de. Demiyorsan kes önüne bak."
"Başka?"
"Arabayı çalıştır."
"Yok ya. Ordan senin uşağın gibi mi görünüyorum?"
"Ulan iki dakikalık huzurumu sikip attın. Sen ne biçim bir manyakmışsın. Olmayan huzurumu bile kaçırdın."
"Tutmayayım seni Apo. Bu kadar söylenmeye güzel yürürsün bence."
Hem öfkeli hem alaycı sesini duydukça boğazını sıkasım geliyordu. Toplum içinde çekemediğim veletle doğanın dibinde baş başaydık. Suçun büyük kısmı benimdi. Hadi benin kafa durmuştu da onun açıklaması neydi? Elim kapıya uzandığında yüzündeki o kararlı kızgın ifade bozuldu.
Hışımla kapıyı açıp indiğim anda arkamdan yine bir şeyler mırıldanmıştı. İçe konuşmalarını da tribini de sikerlerdi.
Kocaman gözleri ön camdan beni izlerken, gözlerine bakarak arabanın etrafından dolaştım. Aslında hem kapıları kilitlemek için hem de topuklamak için ihtiyacı olan zamanı vardı.
Lakin içimden bir ses, gitmeyeceğini biliyordu sanki. Kapısını açıp yanına geçtim.
"İn." Kısa bir an anlamadan bana bakan yeşilleri hemen sinirle küçüldü. "Hayır."
"İn dedim."
"Ben de bok inerim dedim. Araba benim."
"Son kere söylüyorum."
"İnmiyorum lan. Ne yapacaksın?"
"Seni kurtlara atacağım şerefsiz manyak."
Kolunu tuttuğumda, emniyet kemerine öyle asılmıştı ki, parmaklarımı çenesine dayayıp bir çırpıda üstünden eğilip, kemeri açtım ilk önce.
Göğsünün üstünden geri çekilirken debelenmeyi bıraktığı için ben de duraksadım.
Eline geçirdiği herhangi bir cismi enseme saplamamış olması yeterince ilginçti zaten.
Kafasını arkasına yaşlamıştı. Burnuna kadar düşmüş gözlüklerinin üstünden dağılmış bir ifadeyle bana bakıyordu. Elimi çenesinden çekip tekrar kolunu tuttum, diğer elimi arabanın üstüne dayadım.
Gözleri yüzümü yakın mesafeden turlarken benim odağımda yalnızca transa geçmiş gibi bakan göz bebekleri vardı. Sıkıntılı bir hisle gözlerimi kaçırıp, kolunu çektim.
"Yana geç hadi."
Başını yavaşça sallayıp, onu dışarı çıkarmama izin verdi. Hala tuttuğum koluna düşen gözleriyle kendimi çekip, şöför koltuğuna oturdum. Aramızdaki tuhaf elektriğin geçmesini umarak camı sonuna kadar açtım. Kapının kapanma sesiyle olduğu tarafa döndüğümde, hala dalgın olan bakışları şimdi doğrudan karşıya bakıyordu.
****
cumartesi hediyesi mis gibi bölüm😎
Muah🥂