-Apo-
Pazartesi"Geliyor musun?"
"Yok. Sen git, ben zıkkımlanacağım."
"Oğlum köşeye git o zaman."
"Bok gibi yağmur yağıyor kardeşim. Üst katta içerim sıkıntı olmaz."
"Tamam. Dikkat et. Ben kaçtım." Batu'nun yanından ayrılıp doğrudan üst kata çıktım. Son dersti. Ama koç az önce öyle bir ebemi sikmişti ki, ders falan dinlemek şöyle dursun, yaşı on sekiz üstünde herhangi birine dalmak duygusuyla taşıyordum.
Büyüklük tasladığı on dakika sonrasında sikerler takımını da seni de dememek için kendimi zor tutmuştum. Eğer Batu olmasaydı işin rengi değişebilirdi de. Yarın maçımız vardı. Adamdaki gerilim hattıyla elektriksiz köy kalmazdı.
Boş tuvaletten içeri girip dipteki peteğe yaslandım. Cebimden çıkardığım buruşuk paketten dalı dikkatlice alıp düzelterek dudaklarımın arasına kıstırdım.
Başımda yer etmiş zonklamaya iyi gelsin diye aldığım ağrı kesici bir sikime yaramak şöyle dursun haybeye karaciğeri deliyorduk. Avucumun kenarını bastırdığım şakağımdaki şiddetli sızı inceden kulaklarıma vuruyordu.
Sigaranın ucunu ateşleyip koca bir nefes çektim. Dumanı ciğerlerime hapsedip burnumdan yavaşça salarken kapı aralandı. Hala ağzımda olan dalı telaşla çekip duvara bastırdığımda hızla doğrulmuştum ki, ufak bedeni görüş açıma girdi.
"Korkma benim." Alaycı sesi kulağıma dolarken sinirle kendimi peteğin üstüne geri bıraktım.
"Rengin attı."
Ağır adımlarını pisuvara çevirdiğinde yeni bir sinir dalgasıyla gözlerimi yere indirip, bir dal daha çıkardım paketten. İşini bitirip lavaboda elini yıkadığını duyduğumda bile göz teması kurmadım.
Defolup gitmesi hayrına olacaktı. Her zaman bir sinir harbi kıyısındaydım. Ama şimdi o bastırmaya çalıştığım tüm gerilim hücrelerimden taşıyordu. Açık açık kırmızı alarm veriyordum ve bunu görmesi lazımdı.
Lakin işler ne zaman umduğum gibi gitmişti ki?
Gri zeminde aynı noktaya diktiğim gözlerimi önüme gelene kadar kaldırmadım. Zaten arkasını dönüp gitmesini ummak bile bizim hikayede kara mizahtı.
"Her şey yolunda mı?"
Kafamı hızla kaldırıp yüzüne sert bir bakış attım. Yolundaydı tabii. Her şey öyle bir tıkırındaydı ki, o da dahil önüme gelen herkesi devirip devirip üst üste koyasım vardı.
"Atakan'dan duydum da. Koçla kavga etmişsin."
Cevap vermedim. Gevşek gevşek önümde dikildiğine inanamıyordum. Geçen perşembe gecesinden beri muhatap olmamıştık. Mesajlarda yaptığı imaları düşünmemek için kendimi it gibi çalışmaya vermiştim. Bu tempoyla gidersem Oxford'a tam burslu girecektim.
"Şu hayatta kavga etmediğin biri kaldı mı? Karaktersiz Cüneyt'ten başka? O sayılmaz."
"Yok." Kısa bir an göz göze geldik. Sokuk kalbim ani bir hareketle çarptığında sigaradan derin bir nefes daha çekip başımı aşağı eğdim.
"E? Ne sikime geldin?"
"Biraz insan ol diyeceğim ama seni de zor durumda bırakmak istemiyorum."
Onun çevresinde kendimi aptal aptal gülerken bulmaya alışmaya başlamıştım. Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Gözleri küçülmüş, yüzümü turluyordu. Aradığı şeyi bulamayacağını bilse de aynı yere bakmaktan vazgeçmiyordu bir türlü.