-Salim-
"Çocuklar neredeler?"
Suratına bön bön bakıp, diğer tarafa döndüm. Herkes spor salonundaydı. Atakan antrenmana gideceğini söylemişti oradan biliyordum. Bunun ne anlama geldiğini düşünmek dahi istemiyordum. Demek ki okuldaydı. Ama hala karşıma çıkmamıştı. İyiye işaret sayıp, kendi işime bakmam gerekirken, oturduğum masada, önümdeki iki satırı beynime sokamıyordum ama.
"Aradı mı hiç?" elimdeki kalemi bırakıp, kitabın üstüne yanağımı yasladım.
"Aramış demek ki. Ne dedi peki?"
"Ebeninkini." fısıldamama rağmen, masanın diğer ucundan gelen ayıplayıcı bakışlara karşı, yüzümü götün oturduğu tarafa çevirmek zorunda kaldım.
"Bir taraftan çok merak ediyorum ama sorarsam dövecek gibisin de. Of be Salim. Benim işim de çok zor be kanka." son anda aklına gelir gibi, masaya eğildi. "Ulan Miray'ı aradın mı hiç? Dün öyle çektik gittik. Ben kendimce bir açıklama yaptım ama kız senle tanışmaya gelmişti."
Alt dudağımı dişleyip, bir gün öncenin rezilliğini düşünüp, gözlerimi yumdum. "Aramadım." gözlerimi açıp dikleştim. "Numarasını atsana. Yazarım bir ara." elindeki telefonun ekranını açarken, arkama yaslanıp, boş gözlerimi masaya diktim.
Tam önüme düşen ikili cips paketiyle hızla omzumun üstünden baktığımda, gelip diğer yanıma oturan bedenini gördüm.
Üstünde spor kıyafetleri vardı. Ve şu kısacık saçlarına hala alışmamıştım.
"Selamın aleyküm." gülümseyince iyice kısılan gözlerine bakıp, yüzümü mümkün olduğunca ciddi tutmaya çalıştım. "Allah'ın selamını da mı almayacaksın?"
Sandalyeyi geri itmeye çalıştığımda, elini arkaya atıp, yolumu kapattı. "Otur Salim."
"Ben gideyim o zaman."
"Otur Gürbüz sikerim."
Gürbüz'ün havalanan götü tekrar sandalyeyle buluştuğunda gözleri benim değil, Apo'nun üstündeydi. O yüzden tekrar pisliğe döndüğümde, ifadesini hızla değiştirip, bok bok sırıttı. "Sana cips aldım. Seversin."
"İkinizi de duymuyorum rahat olun." Güro'nun kulaklığını kulağına yerleştirmesini izleyip, kısıldığım kapanda, yapabileceğim tek şeyi yaptım. Sabahtan beri okuduğum satırların üzerine diktiğim gözlerim, kelimeleri yine görmüyordu ama en azından birazdan sıkılıp gideceğini umabilirdim.
"Özledim."
"Kes."
"Huysuz hallerin bile öyle tatlı geliyor ki."
Kitabı kapatıp yüzüne baktım. Yüzümü dalgın dalgın izleyen, o şefkatli ifadesinden nefret ettim. Çünkü içimdeki şu kıpırtılardan bıkmıştım. Her kararın arkasından karşıma çıktığında tereddüt etmek istemiyordum. Olmayacağını bile bile, peşimde dolanması hoşuma gitmiyordu. Beni anlamıyordu. Üstüne üstlük mesajlaştığımız zaman yazdıkları ağırıma gitmişti. Beni tanımadığını söylüyordu, anlatırsan dinlerim diyordu ama yine de kendince bir yargıya varmıştı.
Cips paketine uzanıp, açıp, önüme uzattı. Bir kaç saniye bekledikten sonra, uzanıp bir tane alıp, ağzıma attım. Ben çiğnerken, gözlerine bakmaya devam ediyordum. O da bana. Şimdi yüzü gerçek bir gülüşle aydınlanmıştı ama yine her şeyi yanlış anlıyordu.
"Şu hani bahsettiğin yeni açılmış yer vardı ya,"
Güldüm. Biraz sesli, ama tam ağız bir gülüştü. "Ee?"