45

1.3K 135 31
                                    

-Apo-



Dik tutmaya çalıştığım bedenim bükülmüş, hayatım boyunca arkasına saklandığım koca tuğladan duvarda açılmış yarıklara bakıyordum sanki. Ardında geçmişin sevimsiz anılarını dondurmuşlardı ve ayaklarımın altındaki zemin o yöne doğru kayıyordu.

"APO!" Cüneyt'in sesiyle uyanır gibi kendime geldiğimde, apartmanın önünde öyle dikilir halde buldum kendimi.

Aklımda bile olmayan partiye gidiş hikayem de bu kadar kısaydı işte. Gidiyoruz demişti, kafamı sallayıp, atlamıştım arabasına.

Sabahtan beri hayvanlar gibi içmiştim. Kızın doğum günü pastasının mumları üflenirken de, millet kutlama alkışı, hediye merasimi yaparken de, aynı koltukta oturmaya, ardı arkası kesilmeyen sigaralarda boğulmaya devam etmiştim.

Beynim durana kadar da içecektim. Kafamdaki dağılmış düşünceler yatışana kadar. Kalbim uyuşana kadar. Böylece ne babamın o bakışları vicdanımın köşelerini eşeleyecekti, ne de diğer sorun. Aptal bir çocuğun yeşilleri kalbimi sıkıştıramazdı. Saçma bir oyuna kendimi kaptırmıştım. Ama buraya kadar. Boğazıma kadar boka batmış hayatımda yan hikayelere yer yoktu. Kendimi toplayacaktım, başka yolu yoktu. Gerekirse dağıta dağıta toparlanacaktım.

Birilerinin gelip sağımda solumda, 'şerefe!' nidalarındaki pozlara beni de kattığının hayal meyal farkındaydım. Cüneyt bile sonunda salmıştı şükür. Çoğu takımdan olan çocuklar sik sok oyunlara kendini vermişlerdi. Bir kısım yerde oturmuş şişe çevirirken, bir kısım kağıt oynuyordu. Ceyda bir kaç kere yanıma gelip, üç beş muhabbet etmeye çalışmıştı ama gücüm bir tek elimdeki şişeyi kafaya dikmeye yetecek kadardı.

Boş bakışlarımı öylesine bir yerlere dikerken, mümkün olduğunca odaklanmamaya çalışıyordum. Zaman herkes için ileri sararken, beni eteklerimden tutup geriye çekmeye çalışıyordu.

Ne komik, kendi kendime gülmeye başladım, yan taraftan bir kaç kişi aha delirdi diye mırıldanırken daha da katılarak gülmeye başladım. Ulan bit kadar boyuyla beni kurtarmaya mı yeltenmişti saf? Süper kahraman. Halbuki görebilse, ne sikim olduğumu bilse, götü ata ata kaçacaktı. Nitekim benim bile bazen kaçasım geliyordu kendimden.

Kaç saat öyle geçmişti farkında değildim. Millet ufaktan topuklamaya başladığında ve kalanlar sürünerek orada burada sızdığında, hayal meyal Batu'nun içeri girdiğini gördüm.

Yanıma doğru yaklaşıp, iki eliyle omzumu tutup sarstığında da şebek gibi sırıtmaktan kendimi alamıyordum. Ağzımdan düz bir cümle çıkamıyordu, zaten en fazla sik gibi sesimle bir şarkı söyleyesim vardı. Tam yüzümün önüne tuttuğu ekrana bakıp, yine bir şeyler geveledim. Ne yaptığını anlayamıyordum.

"Apo, yüzünü yıkayalım kalk." beni kaldırmaya çalıştığında, kolundan itip, boş şişeyi göğsüne yasladım. "Bira." beni kale almadan, bir daha kaldırmaya çalıştı ancak yine ve bu sefer daha sert bir şekilde ittim.

Ulan iki dakika rahat edemeyecek miydim ben? Biraz bıraksalar da az beynim akana kadar içseydim kime ne zararım olacaktı?

Faydasızın  tekiydim ulan ben. Benimle hep gurur duymuş. Kafamı koltuğun sırtına dayayıp, geniş geniş sırıttım. "Siktiğimin gururlu babası." sözleri beynimde yarım yamalak yer bulurken, midemde ekşi bir tat yükseliyordu. Gözlerimi belli bir yere dikmeye çalıştığımda bu sefer yapamadım. Dünyayı döndüren kim varsa hepsine sövüp sayarken, öğürtüyle öne eğildim.

İçimde ne var ne yoksa hepsini Açelyaların kıymetli halısına bıraktığımda çevremde ohlu ahlı sesler yükseliyordu.

Birinin kollarımın altından tutarak beni kaldırdığını hayal meyal hatırlıyordum. Sonrası biraz bulanık. Sonra yüzüme çarpan su. Sonrası yine bulanık. Varla yok arası, galiba Batu'nun sesiyle, onun ismini andı. 'Salim defalarca aramış seni.' gerisini çok duyamadım. Tekrar başka bir yere  sürüklendim. Ayaklarım yere basıyordu ama çokça yalpalanıyordum gibi. Dünya dönmeye devam ederken, böyle dünyanın yedi ceddine saydırmaya devam ettim. Beynim akmıştı sonunda. Aynı istediğim gibi. Yine de şu göğsümün üstünde oturan boktan his zerre kadar hafiflememişti. Millet engin denizlerde, ben siktiğimin yeşillerinde boğuluyordum sanki.

Genzimdeki acı tat ile böğürdüğümde, birinin "Eve götürme babası siker valla." dediğini duydum. Yaşlı, lekeli elleri gözümde canlandığında biraz halim olsaydı herkesi ateşe verebilecek bir öfke ile titredim. Ne sikime beni insan yerine koyar gibi karşısına alıp öyle konuşabilmişti? Ulan kimsem yoktu benim. Beni terk etmişlerdi ve bununla barışmıştım. Kabul etmiştim lan işte. Şimdi yoktan yere nasıl bir bağ kuracağını sanıyorlardı?

Bedenim sarsılıyor, her bir tümsekte veya çukurda, sanırım arabanın içindeydim bu sefer, bir tarafa devriliyordum. Sonra tekrar sürüklenerek, bir yere taşındım. Kapıda konuşmalar. En nihayetinde sırtım yumuşak bir zeminle buluştuğunda, babamın sesi silikleşmiş, onun o sikik yeşil gözlerinden başka bir şey göremiyordum.

Rüyaydı lan bu. Gözlerimi kapatıp, derin nefesler alıp verdim. Amına koyacaktım bu kabusun. Yeşil gözlerinin. Kulağımda çınlayan sesinin. Bana bakan üzgün yüzünün. Bu işi en kestirmeden kesip atmazsam, zincirleme düşecektik.

Acımalarını da telafilerini de alıp götlerine sokabilirler. Sanırım karanlığa teslim olmadan önce böyle bir şeyler geveledim.


*


Düşünsene, evde Yaşar var. Aniden KUŞLAR diye bağırıyor, ay noluyo be diyorsun. Sen kuşları boş ver diyo, deli midir nedir?..............................şeklinde bi kafalar bizde😭

Next episode teaser ➡️ 🤯

🤐

Muah😙

Sen Aydınlatırsın GeceyiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin