51

1.3K 150 46
                                    

-Salim-




"Hayatınız çok sıkıcı olmalı, yazık." Kızların üçü de bana bakıp, sustular.

"Boş ver Salim, gel hadi."

Dünden beri tüm okul yalnızca Apo'yla çalkalanıyordu. Suratına bakıp da tek cümle kuramayacak eziklerin hepsi, sinsi sinsi köşelerde bok püsür konuşuyorlardı.

"Vay Salim! Sen neye alındın ki o kadar? Gören de üzüntüden bunalıma girdin sanacak." Kapıda beliren Zafer'in sesiyle sinirle üstüne yürümeye kalktığımda Ömer kolumdan tuttu. "Yediğin sopalar yetmedi herhalde Zafer. Ama götün yiyorsa seni Apo'nun da olduğu pistlere alalım."

"Tamam abi az sakin." kolumu Ömer'den kurtardım.

"Senin sinirler kayış gibi olmuş dört göz," sik suratına yayılan iğrenç sırıtış midemi bulandırıyordu. "Bence Apo'ya söyle, kendi doktoruna götürsün seni de." Sınıftan bir kaç kişi gülüşürken, yapıp yapamayacağı imayı da sikerdim, belasını da. Gözüm öyle bir dönmüştü ki, titreyen ellerimi zapt edemiyordum.

Önüme geçip, görüşümü kapatan Atakan'ın bedeniyle, duraksadım. Orospu çocuğunun omzunu pat patlayıp, duyamayacağım bir şeyler fısıldadığında kulağına, sonunda siktir olup gitti sınıfımızdan.

Omzumdan itilmesiyle ayaklarımı sürüyerek sırama adımladım. Yanıma yerleşen Ömer'in bakışlarını üzerimde hissetsem de ne yüzüne baktım ne de ağzımı açtım bir daha. Tüm dersi sıraya eğilip, kafamı kollarımın arasına saklayarak geçirdim. Öyle bir haldeydim ki, neye tutunacağım neyden kaçınacağım birbirine karışmıştı.

Zil çaldığında dahi kalkmadım yerimden. Öğlene kadar da öyle devam etti tüm gün. Çevremdeki herkes rutine dönerken ben aynı eksende dönüp duruyordum. Tek tesellim en azından kimsenin üstüme gelmiyor oluşuydu.

Esra'nın başrol olduğu üçlü yanımdan geçerken ters ters bakıştık. Hepsinin ama özellikle Esra'nın Apo'ya olan platonik aşkını cümle alem biliyordu. Yüz bulamayınca ilk fırsatta çetesini toplayıp arkasından saydırıyordu.

OF. Nasıl yapabilmişti? Bunca zaman saklamak için kendini paraladığı sırlarını, nasıl tüm okulun önüne fırlatabilmişti? Şimdi bir de çok inceden bir suçluluk duygusu peydahlanmıştı öfkemin içinde.

"Salim hadi kalk." Ömer ve Gürbüz başımda dikilmiş beni beklerken, istemeye istemeye doğruldum.

Atakan ve Ömer önden yürüyorlardı, Yavuz ve Güro ise iki yanımdaydı. Sessizce koridoru geçerken, sağda solda ikili üçlü konuşan herkese ters ters bakışlar atıyordum. Sonunda tüm okulu yaktıracaklardı bana.

"Nereye?"

"Kütüphaneye. Siz gidin."

"Oğlum gel işte. Kimse yok zaten."

O sırada kantinin ucunda beliren iyi giyimli şık kadın tüm dikkatimizi çekince hepimiz yavaşladık. Teyzesi, yanında müdürümüz Mahir hocayla beraber yürüyorlardı. Yanımızdan geçip gidene kadar da izlemeye devam ettik. 

Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu ve zaten söylenecek ne vardı ki. Okulun bitmesine bu kadar az kala bir de kayıtla ilgili bir sorun yaşarsa eğer, tam bildiği yoldan kendi geleceğini de sikip atmış olacaktı. Bunu düşünmek bile kalbimi sıkıştırıyordu.

"Ne olacak sence?" Hiçbir fikrim yoktu ki. Yürümeye başladığımız anda, aynı köşede beliren Apo'nun uzun bedeniyle elim ayağım buz kesti.

Ağır adımlarını olduğumuz tarafa doğru atarken, gergin omuzlarını dik tutuyordu. Kısa saçlarının saklayamadığı şakağında yeni kızarıklıklar vardı. Yürüyordu ama önünü görüyor gibi de değildi. Olduğumuz yere bir kaç adım kala gözleri, daldığı derinlikten uyanır gibi sıyrılıp, gözlerimi buldu. Yavaşlayıp tamamen durduğu noktada, hızla oradan, ondan uzaklaşmak istesem de tek bir adım dahi atamadım.

Koridorun en sonuna, az önce teyzesinin geçtiği yola attığı bakışı tekrar üstüme çevirdiğinde ağzıma kadar dolan 'iyi misin?' sorusunu zorlukla yutkundum. Bu sırada yalnız olmadığımı yeni yeni fark eder gibi bakışları bizimkilerin üstüne kaydı. İfadesindeki değişim bıçak gibi etimi keserken, onun dudakları kıvrıldı. Gözlerim anında Atakan'ı bulduğunda ise abuk bir laf etmemesi için yanağımı dişliyordum.

"Naber gençler?" karşılık olarak aldığı sessizlikle umursamaz sahte ifadesi yayıldı. "Ulan hayat hikayemden bu denli etkileneceğinizi bilsem daha önce salardım."

Ömer Atakan'ı çekmeye çalışsa da kıpırdamadı. "Senin hayat hikayen kimsenin sikinde değil puşt herif. Kendini sikmeye yeminliysen de sessizce yap, başkalarını, neyse ya. Kime ne anlatıyorum amına koyayım."

"Sana ne Atakan? Sana giren çıkan ne?"

"Siktir git Apo."

"Zevkle." Tam yürümek üzereyken tekrar bana döndüğünde çatırdayan ifadesinin altında gözlerinden anlık bir titreme oldu. Köprüden atladığı gün yüzünde beliren, o bıkmış ve hüzünlü bakışa benzer bir ifade. Gözümü bir kere kırpsam yakalayamazdım.

Bir adım önüme adımlayıp, hafifçe eğilip, yüzlerimizi yavaşça aynı hizaya getirdi.

Kalbim öyle bir çarpıyordu ki, yanlış bir şey yapmamak için anında nefesimi tuttum. Çünkü söyleyeceği şeylerin canımı ne kadar yakacağını hali hazırda biliyordum ve bir tanesini daha kaldıracak gücüm kalmamıştı.

"Sen niye öyle bakıyorsun cüce?" Gözlerimi ayaklarıma indirince çenemden tutup tekrar yüzüne bakmamı sağladı ama ben temasla irkilerek bir adım geri sıçradım.

"Bak ne diyeceğim sana." Anlayışlı bakışlarının altında hem sinirleniyordum hem de bu rahat tavırları canımı yakıyordu. "Işık dalgaları uzayda nasıl seyahat eder biliyor musun?" Daha çok kıvrıldı dudakları. "Edemezler. Yalanlar da öyle."

Kurduğu cümleyle sarsılsam da duruşumu bozmamaya çalıştım. Sessiz kaldığımı görünce, yavaşça dikleşip, ellerini cebine soktu. Yukarıdan yüzüme baktığında o mutsuz gülümseme tüm çehresini kapladı. Yine de aralanan dudaklarından derin ve pes etmiş bir nefesten başka bir şey çıkmadı.

Kısa ve yorgun bir baş selamı verip, tekrar yürümeye başladığında, ince bir ıslık sesi duyuldu. Gözlerimdeki yanma hissine rağmen, aynı yerde durup koridorun sonunda kaybolana kadar arkasından bakmaya devam ettim.


*

Pazar hediyesi gibi bişi💜beni sevin😇

Sen Aydınlatırsın GeceyiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin