2. BÖLÜM- Karmakarışık Birkaç Yıl

553 43 51
                                    

Yepisyeni bir bölümle geldim, umarım beğenirsiniz. 

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın :))


2. BÖLÜM "Karmakarışık Birkaç Yıl" 

Babamın hayatından ikinci kovuluşumdu anlaşılan. Fakat bu sefer ilki gibi sessizce çıkamazdım, eve gidip öylece ağlayan taraf ben olmamalıydım. Çöken karanlığa rağmen hala karşımda dimdik durabiliyorsa bu onun ayıbıydı.

Her şeye rağmen onun babam olduğunu unutup sert çıkmak çok zordu. Ağlamayı kesip ciddiyete büründüm. "Gideceksem iz bırakır öyle giderim bu saatten sonra." deyip avucumun içiyle ittirdim ve geldiğimiz yere doğru koşmaya başladım. Beni buraya zorla sürüklediğine göre gizlemek istiyordu birilerinden.

"Herkes duysun! Ben Mahi, Suat Ehven'in kızıyım!"

Ayağıma takılan ağaç kökleri yüzünden daha kalabalığa yaklaşamadan yeri boylayınca nefes nefese geri kalkmaya çalıştım. Artık etraf karanlıktı ve gök gürüldemesine rağmen henüz yağmur buraya ulaşmamıştı.

Babam kapüşonumu tutup yukarı çektiği gibi fermuarın demiri boğazıma batmaya başlamıştı. Topraklı ellerimle fermuarı açtım aceleyle. Arkamı döndüğümde hırsla beni çekiştirip ağaç gövdesine fırlattığı gibi "Elimden bir kaza çıkmadan git diyorum, Mahi!" diye kükredi ama artık onun emirlerini dinlediğim yaşta değildim.

Artık karşımdakini tanıyamıyordum. Şelaleden aşağı akan su gibi yağmaya başlayan yağmur görüşümü engelliyordu. Cebimdeki çakıya gitti elim,avucuma aldığım gibi tekmeyi basınca "Git ulan! Git!" diye bağırışı ve benim acı içindeki çığlığım aynı anda olmuştu.

Bir tekme daha indirdiğinde aynı elim artık uyuşmuştu soğuktan. "Yardım edin!" diye haykırdım, kimsenin duymayacağını bile bile. "Yardım edin! Biri yardım etsin, lütfen! Kimse yok mu?"

Eliyle ağzımı kapatmak üzere olduğunda yerdeki elime değen soğuk, paslı demiri aldım. Avucum kadardı ama iş görürdü. Yaklaştığı gibi gelişigüzel salladığımda göleğinin altından derisine uzun bir çizik atmıştım. Sinirle karılık bir haykırış da ondan çıktığı sırada demiri elimden aldı, aynı çiziği koluma attı.

Kulağıma doğru eğildi ve bağırmaya başladı, benim acı haykırışımı söndürecek kadar sert bir şekilde. "Nasıl? Acıtıyor muymuş, ha? Sana git dediğimde gitseydin zarara görmemiş olacaktın. Şimdi daha fazla canını yakmadan uzaklaş buradan!"

Yine en çok yaralanan ben olmuştum; günün sonunda ağlayacak olan da.

Son kez yakınımda olmasını fırsat bilip ayağımla itmeye kalktım, sendeledi ve düştü. Elindeki ince demiri almak için tek şansımı kullanıp ondan önce ayağa kalktım, eline bastım; çamurda aşağı doğru gömüldükçe içimdeki alev harlanıyordu sanki.

"Acıtıyor muymuş? Acıdı mı baba? Benimki daha çok acımıştı!" diye bağırmaya başladım. Yılların öfkesi vardı içimde, dinmeyen, harlanan. "Sen gittiğinde de böyle acımıştı! Arkandan bıraktığın borçları öderken de böyle acıdı! Bir günde iki işte çalıştığım günler de acımıştı! Ama artık acımayacak söz veriyorum, öyle mutlu olacağız ki esamen okunmayacak!"

Demiri tam kalbine saplamayı düşündüm, sonraki hamlem için tek planım buydu. Ama hiç hesaba katmadığım bir güç vardı karşımda. Yaralı da olsa benden iki kat büyük bir bedene karşı kazanma şansım neredeyse yoktu.

Gecenin Bir VaktiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin