Yeniden merhabalar efenim <3 Kısa bir bölümle geldim, bekletmek istemedim. Aslında olaylar da o şekilde gelişti :)))
Bölüm şarkımız the neighbourhood- leaving tonight
Yeni bölümlerden haberdar olmak için instragram üzeriden takipte kalabilirsiniz.
Hesabım: zorronezi
İyi okumalarrr
***
11. BÖLÜM "Nabzını Yakın Tut"
Uzun süreli mutluluğun hemen ardından hep mi talihsizlik gelirdi?
İlk dansımın dakikalar sonrası tam bir fiyaskoydu, acıydı, kahroluştu. Dün geceye dair gözümün önünde beliren kesitler bile canımı yakıyordu. Sanki Kutsal'ın içindeki başka bir benliği keşfetmiştim.
Saatler önce Tuna anlamsız bir ziyaret yapmıştı bize. Derya ve bana göre kesinlikle yalan söylüyordu fakat diğerleri öyle düşünmüyordu. Böceklerden sonuç çıkmamıştı bu yüzden elimizde yalnızca Tuna'nın bize verdiği adres vardı.
Tuna neden babasına ihanet ediyordu ki?
Belki de etmiyordu, yalnızca bir tuzaktı ve biz tuzağa gitmek üzere yol alıyorduk. Kutsal elini silahlardan birine alırken yüzüme bakmıyordu, üzerine ceketini giyerken yüzüme bakmıyordu; Kutsal artık uzaktı.
Uzak durmak istemesi gereken ben olmalıyken neden onu kovalayan benmişim gibi davranıyordu ki!
"Derya, hastalıktan ölüyorsun hala inatla geleceğim deyip durma." diye diretti Turgut. Gerçekten kötü görünüyordu, yüzü kırmızıydı ve sürekli olarak gözleri kapanıyordu. "Mahi'yi yalnız bırakamam böyle bir anda!" diye çıkışırken bile nefesi düzensizdi.
Elimi omzuna koydum, "Derya çok hastasın bu halde gelsen bile bir yardımın olmaz ki." dedim. Mavi gözlerinin etrafı kızarmıştı sanki bir şey alerji yapmış gibiydi.
"Olmaz, böyle önemli bir günde hele!"
Turgut, Derya'yı kollarından tutup bir güzel oturttu koltuğa. "Bu gece burada kalıyorsun." dedi kesin bir dille. Turgut ona karşı ilke kez bu kadar katı ve netti. Haklıydı da. Derya koltuktan kalkıp yanıma geldi, kollarımı sıvazladı. "Bu gece ne olursa olsun döndüğünde burada seni bekleyeceğim. Kendine dikkat et tamam mı?"
Gülümsedim. "Sen de ben gelene kadar iyileş." diye karşılık verdiğimde Kutsal artık çıkmamız gerektiğini ikaz etti. Üzerime yağmurlu havaya uygun deri bir ceket vardı. Elimi cebine attım, çakıyı parmaklarımda gezdirdim.
Kutsal valeden arabayı aldığında Cengiz ve Turgut kendi arabalarına binmişti. Bir süre de olsa onun aynı ortamda bulunmak istemiyordum. Eski Kutsal'ı istiyordum, şu an yanımda duran bir başkasıydı. Ruhsuz, sadece bedenden ibaret ve onun kimliğini taşıyan biriydi.
Koltuğa yerleştiğim gibi arabayı çalıştırdı ve tek kelime etmeden devam etti yoluna. El freninin yanındaki boşlukta kırmızı bir davetiye çarptı gözüme. Alıp incelemek istedim fakat bunun hiç de zamanı olmadığını hatırlayıp yalnızca yolu izlemekle yetindim.
Uzun bir süre sonra Kutsal, sapağı kaçırmıştı. "Sapağı kaçırdın." diye uyarıda bulunma gereği duydum. Yüzünde mimik oynamadan yoluna devam ettiğinde ikinci sapağı da aynı şekilde geçip gitti. "Kutsal nereye gidiyoruz? Tuna'nın verdiği adresi çoktan geçtik."
"Tuna'nın bir bok bildiği yok." deyip kestirip attı. Kaşlarım çatılı, bir şeyler dönüyordu ve bana söylemiyordu. Cengiz'in sessizliğinden, Kutsal'ın her zamanın iki katı ciddiyetinden anlamalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecenin Bir Vakti
RomanceMahi, savcı sandığı babasının aslında kafes dövüşlerinin en iyi organizatörü olduğunu öğrendiğinde on dokuzdu. Her şeyi bırakıp başka bir hayata başladıkları sırada babası tekrar karşısına çıktığında artık yirmi üç olmuştu. Bu gelgitli döngüden çıkm...