ares biraz suratımı inceledi ve gecenin karanlık esintisinde beni belki de her türlü kötülüğe zorlayacak kapıdan geçtim. ares yanımdaydı. adımlarım beni bir cehenneme sürüklüyordu. bile bile de atıyordum o adımları şirketten içeri girdiğimizde alkım , eylül, utku ve bora bizi bekliyordu. alkımın gözlerinde bana acıyan bakışları gördüğümde bu acı daha da canımı yaktı. bakışlarım eylüle kaydı. gözünde herhangi bir acıma yoktu. tanıdık bakıyordu. aynada baktığımda kesiştiğim bakışlarımın aynısı onda da vardı aynı acı belki de onunda daha önce göğsüne düşmüş belki de yıllarca böyle yaşamak zorunda kalmıştı kim bilebilirdi ki herkes herkese kendini gösterdiği kadarıydı sonuçta. kim bilebilirdi ki bedeninin altındaki ruhun ne kadar ağır yaralı olduğunu ne kadar kanadığını kim. kim bilebilirdi ki. utkuya döndüm her zamanki gibi gülüyordu. gözler ruhun aynasıdır derler ya yalan o. aynanın önüne perde çekmek. dudaklarımıza sahte bir tebessüm bırakmak ve sürekli öyle yaşamak. herkes yapmıyor muydu günlük hayatımızda herkes bir maske takmıyor muydu herkes bir rolün içine girmiyor muydu. bende yapıyordum bunu babama. içimde göğsümün ortasında sanki bir sigaranın son külü döküldü. ne ara asansöre binip tanıdık çelik kapının önünde durdum bilmiyordum. o kadar karışmıştı ki aklım o kadar bulanıktı ki kalbim. bir tarafım duygularımı almışlarcasına sakin ve hissizdi diğer tarafımsa tek kelimeyle cehennemdi. kapıyı titreyen ellerimle çaldım. aresin kehribarları sessizdi ve beni izliyorlardı. otoriter ve sert sesiyle. "gir" dedi. emredercesine. kapıyı açıp içeri girdim ardından ares ve diğerleri de girdiler utku kapıyı kapatıp ciddi bir yüz ifadesine büründü. Alparslan bey karşımdaydı dudaklarında hafif bir tebessümle önce beni süzdü ve konuştu "bu kızı neden kurtarmak istedin bilmiyorum. " benden bakışlarını çekerek arese doğrulttu. " ama. buraya neden geldiğinizi tahmin edebiliyorum. savaş sen bu birliğin geleceğisin ve kurallara sen uymazsan kimse uymaz. bu kızın hayatına son verilmesini istemiştim." alparslan oturduğu sandalyeden kalkıp arese doğru yavaş adımlarla ilerledi ve karşısında durdu. aresten bir iki santim kısaydı. kollarını arkasına topladı ve konuştu " zaaflar evlat. zaaflar en büyük güçsüzlüktür. en büyük salaklıktır. zaaflar sana karşı tutulan bir namludur. seninle o ormandaki anımızı hatırlıyorsun değil mi oğlum" oğlum demişti evet bu gözle görülür benzerlikten zaten anlaşılıyordu aralarındaki bağ. sonra kulağımda bir kelime canlandı. zaaf. alparslan bey benim aresin zaafı olduğumu mu düşünüyordu gerçekten. ares " hatırlıyorum. alparslan bey " dediğinde ister istemez tuhaf bir bakış attım. babasına neden adıyla sesleniyordu ki. belkide insanların yanında birbirlerine böyle davranıyorlardı. alparslan suratında aldırmaz bir ifadeyle bana döndü. "evet Aşkın çelik seni dinliyorum" dedi tek kaşını kaldırarak. aklımdaki kinim nefretim içime bidon bidon su dökseler dinmeyecek ateşle beraber konuştum sesim ilk defa bu kadar kendinden emin ve duygusuzca çıkmıştı. yavaş yavaş kan gibi akıyordu damarlarımdan nefret. " size istediğiniz programı vereceğim gerekirse geliştirmenize yardım edeceğim" dedim. alparslanın konu hoşuna gitmiş olacak ki gözleri parladı dudağını büzdü ve " ama ?" dedi sorarcasına derin bir nefes aldım. " beni de birliğe dahil edeceksiniz ve babamı öldürten o düşman olduğunuz birlikle alakalı her operasyon mu savaş mı çatışma mı ne varsa beni de dahil edeceksiniz. " dedim sesim kararlı gözüm karaydı damarlarıma zehir gibi sızan nefreti fark eden alparslan daha da keyiflendi. "aslında senin gibi zeki ve başarılı bir asker fena olmazdı ama operasyonlara dahil olabilmek için kapsamlı bir eğitim alman lazım tabi aynı zamanda kendi oluşturduğun programı bize verecek ve geliştirilmesinde oğuza yardım edeceksin " hiç düşünmeden kararlılıkla kafamı salladım. aresin kehribarları birden alevlenmişti sanki bakışları atmaca gibi alparslana kilitlendi. sert ve erkeksi bir sesle konuştu "oğuz girayın ekibindeki hacker değil mi ?. " alparslan bakışlarını benden çekip arese çevirdi. kafasını salladı ve gözlerini kısarak oğlunu inceledi. ares sinirle güldü dudaklarını yalayıp konuştu. " o benim ekibimde olacak canerle yaparlar ne sikim yapacaklarsa. " dedi sinirle. alparslan kaşlarını çatıp konuştu " aşkın operasyonlara da katılmak istediğini söyledi ve giray bir eğitmen onun ekibinde olursa hem operasyonlarda kendini savunacak bir şeyler öğrenir. hem de oğuzla programı geliştirebilirler." ares burnundan sert bir soluk verip " bende iyi eğitim verebilirim. o lavuğa ihtiyaç yok aşkın benim." dedi. odayı bir sessizlik sardı alparslan kaşlarını hayretle kaldırmış oğluna bakıyordu. alkım gülmemek için dudaklarını kemiriyor. bora bıyık altından sırıtıyor , eylül yaramaz ve imalı gözlerle bir bana bir arese bakıyordu. utku aresin lafının üstüne kahkahayı patlatıp gülmeye başlamıştı. "tamam abi sinirlenme senin. sakin ol " dedi. gülerek ben ağazım açık önce arese sonra alp arslan beye sonrada ekiptekilere baktım tekrar arese döndüğümde kehribarlar bana dokunup hızla yönünü değiştirmişti. " yani. benim ekibimde. " diyerek lafını düzeltti ares. alparslan kafasını sallayıp " anladım. " dedi. imalı bir sesle. alp arslan bakışlarını bana çevirdi biraz beni süzüp masasına doğru ilerledi masadaki çekmecelerden birini açıp bir dosya çıkardı bana doğru gelirken ceketinden gümüş bir dolma kalem çıkartıp bana uzattı. kalın dudaklarını yalayıp konuştu. " bu dosyayı oku. birliğin herkes için sunulan şartları. kabul edersen imzalayıp arese ilet. kabul etmiyorsan da serbestsin aşkın çelik. tabi kimseye bir şey anlatmayacağına dair bir anlaşma yapabilirsek." aresin kehribarlarına döndüğümde kızıla döndüklerini fark ettim bu görüntü karşısında yutkunmaktan başka ne yapabilirdim ki acizdim. acizdim onun kehribarları karşısında alp arslana dönüp kafamı salladım. ardından ares sırtıma elini yerleştirip ilerlememi sağladı ekiple beraber alp arslanın odasından çıktığımızda karşı koridorun kapısı açıldı. oldukça yakışıklı aresin yaşlarında aresten bir kaç santim kısa mavi gözlü kumral bir adam üzerimize doğru geliyordu. adam aresle keskin bir bakışmanın ardından beni fark etti. baştan aşağı mavileriyle beni süzerken bundan rahatsız olduğumu fark ettim yerimde hafifçe kıpırdanırken ares önüme kolunu koyarak beni arkasına doğru çekti. mavi gözlü adamın beni süzmesinden rahatsız olduğumu anlamıştı.anlamış mıydı ? çok mu belli etmiştim ki. adam aresin önünde durup " bak seen. kimler gelmiş. namı değer ares akay" adam beyaz dişlerini gösterecek şekilde gülüp devam etti. " yada savaş mı desem. kaçak savaş." savaş. bunu alp arslan beyde arese bakarak söylemişti. ben bunları düşünürken mavilinin aresle konuşmayı bırakıp aresin arkasından beni seyrettiğini fark ettiğimde yerimde irkildim ve aresin arkasına pıstım. mavili " bu güzel kız aşkın çelik değil mi?" bu soruyu arese yöneltmiş olmalıydı ama gözlerini benden çekmemişti. aresin boynundaki damarların belirginleştiğini seyir ettim. bir insanın kendiliğinden gerçekleşen ufacık tek bir hareketi bile nefesimin kesilmesinin sebebi olamazdı ben bunu kalbime de aklıma da inandıramazdım. tam bir yunan tanrısıydı o . nefes kesen tek bir hareketiyle dahi olsa beni deli eden bu yunan tanrısıyla ne yapacaktım ben
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTSAK
Actionsadece koşuyordum... nefesim kesilir gibi oldu dinlenmem lazımdı. bir ara sokağa daldım yol ayrımında sola doğru koştum arkadaki adım sesleri çoğalmaya başlamıştı. daha da hızlandım ve karşılaştığım şeyle birden durdum. çıkmaz sokağa girmiştim. öyle...