14. KIRIK GÜLÜMSEME

91 7 0
                                    

koşuyordum. babam kanlar içindeydi arkamda silahlı bir adam vardı. babamın yanına ulaştığımda yere oturdum ve kafasını kucağıma koyduğumda onun babam değil de alparslan olduğunu fark ettim kanları elime bulaşmıştı. diz kapaklarımdan aşağısı kandı. dizime yatırdığım kafasını birden ittim. oturduğum yerden kalkıp arkamı döndüğümde ares karşımda elindeki silahı bana doğrultmuştu bağırmaya başladı bana " neden öldürdün onu neden lan " diye hırladı bana. geri geri adımlarken ayağım yerde yatan cesede takıldı. ve düştüğümde kanın içinde boğulmaya başlamıştım kan ağzıma giriyordu çırpınıyordum ares yoktu sadece kan ve ben vardık. birden gözlerimi açtım bunun kabus olduğundan bile emin değildim yattığım yerden doğruldum nefes nefese elimi kalbime koyduğumda çok hızlı atıyordu sanki gerçekten o kan gölünde boğulmuştum. yüzümü ellerimin arasına aldım ve ellerimi yüzümden saçıma doğru kaydırdım parmaklarımın arasından saç tellerimi geçirdim. kuruyan dudaklarımı ıslatıp yataktan kalktım. zifiri karanlıktı. su içmek istiyordum ne kadar yutkunsam da boğazımdaki düğüm gitmiyordu. merdivenlerden inerken trabzanlara iyice tutundum önümü göremiyordum mutfağa girdiğimdeyse aspiratörün ışığını yaktım. tezgahta duran su bardağını aldım ve su doldurdum bir kaç yudum aldım ve elimde bardakla oturma odasındaki perdeyi biraz sıyırarak hafif camı açtım ve nefes almaya çalıştım. dışarıda hafif bir rüzgar vardı. saçlarım hafifçe uçuşuyordu. saçlarımı geriye atıp rüzgarı boynumda hissetmek için boynumu biraz daha açtım. dışarıya hiç bakmamıştım güzeldi. büyük bir ağaca gözüm takıldı. rüyamı düşündüm. rüyalar bilincinin yansımasıdır ama her bilinç altında da bir enerji bir gerçeklik payı vardır rüyalar küçümsenmemeli derdi babam. aklıma sürekli bu söz geliyordu ve ben gittikçe deliriyordum kanda mı boğulacaktım bu beni yarın açısından biraz korkutmuştu eğer etraf kan gölü olursa ne yapa bilirdim ki.  "bence artık kapat " aresin sesiyle irkildim. kafamı sese doğru çevirdim. onu en son gülerken gördüğüm koltukta oturuyordu hala. " ne" dedim. kendi düşüncelerime o kadar dalmıştım ki sesinden başka bir şeyi idrak edememiştim. rüyamdan sonra onu görmek beni biraz ürkütse de rüyayı umursamamaya karar vererek kafamı başka şeylerle meşgul edebilirdim. " pencereyi diyorum kapat artık. üşütüp başıma kalma sonra " dedi. yine o sinir bozucu alaycıl gülüşüyle en azından gerçek gülümsemedi yoksa salak gibi suratına bakmaktan hiç bir şey anlamazdım dediklerinden. gerçi şu anda da çok anladığın söylenemez dedi bir tarafım. en sonunda bulacağım bir yerden para kiralayacağım aresleri öldürsünler şu küçük orospuyu. hep haklı olmak zorunda mı ki şu salak tarafım. içimdeki kavgayı sonlandırdıktan sonra camı kapattım ve aresin yanındaki tekli koltuğa oturdum bacaklarımı da kollarımla sarıp zifiri karanlığa gömüldüm.  " yine kabus mu gördün. "  derin bir nefes aldım " evet" kafasını bana çevirdi.  " uyumayacak mısın şimdi. " kafamı ona çevirdim "uyumayacağım değil. uyuyamayacağım. " dedim ve bakışlarımı tekrardan karanlığa çevirdim. sessizlik. " uyuyamamak nasıl bir şey iyi bilirim." söylediği şeyin doğru olduğunu biliyordum çünkü karşımda asılı olan saat dördü gösteriyordu. " ne zamandan beri böyle peki. " diye sordum. yine bir sessizlik. " on beş yaşımda başlamıştı. babam öldüreceğim kişiyi bana on beş yaşında söylemişti. büyük adamın çocukları büyük adam öldürürmüş. büyük, güçlü bir adamı öldürmek o yaşlarda bir yılımı aldı. on beş yaşımdayken senin gibiydim uyuyup uyuyup uyanıyordum." güldü. bu buruk bir gülümsemeydi. bir çocuğun çığlığıydı bu. bir terk edilişti bir yok ediliş belki de param parça olmuş bir ruhun kırıklarının yansımasıydı bu gülüş. biliyordum çünkü bende de vardı bu gülüşten nerede olursa olsun kimde olursa olsun anlardım. sonuçta insan kendi sakladığı yarayı aynı yaraya sahip başka birinde daha kolay bulurmuş. anlarmış nasıl anlamasın aynı yerden kırılmış ruhlar sonuçta.  devam etti ares  " sonra on altı yaşımda hiç uyuyamadım. arada öyle acayip yorulduysam bir saat falan anca. ama dağ evinde uyuyabilmiştim. çok yoruldum da hissetmedim büyük ihtimalle. " diyerek bitirdi sözünü. hala karanlığı seyrediyordum. sonra yara izimi ona belli etmek istercesine burukça güldüm. "bende. " diyebildim. titrek bir nefesten sonra devam ettim " on beş yaşımdan beridir böyleyim." daha fazlasını anlatamazdım. bu kadardı çünkü on beş ben on beşten sonraki hayatımı yaşamış saymıyordum ki.  " ne zaman geçer ki bu" diye sordum fısıltıyla sesim acıdan çıkmıyordu ki bu öyle bir şeydi ki göğüs kafesime biri sürekli bastırıyor sıkıştırıyordu. midem bulandı tıpkı  o gün ki gibi. " bulursan bana da söyle " diyerek yanıtladı beni ares. bana baktığını hissediyordum kafamı ona çevirdim. kehribarları tedirgindi. " benimle uyumak ister misin. " diye sorduğunda bir şaşkınlık dalgası yüzüme çarptı.  " yarın görev var orada uyuyup başıma kalma diye diyorum. salak" dediğindeyse. şaşkınlığımın yerini sinirim aldı. derin bir nefes verdim. ruh hastası herif bunda gerçekten kişilik bozukluğu vardı. yine de doğru söylüyordu uyumalıydım o alışıktı bu tempoya ama ben değildim orada uykum gelebilirdi "tamam" ona döndüm  ayağı kalktı ve elini uzattı. bir gün sonumu getireceğini bildiğim  bu ölüm meleği tüm ışığıyla gücüyle kudretiyle kehribarlarıyla bana elini uzatmıştı. eğer o eli  tutarsam sonumun yanarak yada parçalanarak yok olmak olduğunu biliyordum. ama tutmazsam bu cennet bana cehennem olacaktı. kim ne yapsın ki onun kehribarları yoksa cenneti. elini tuttum beni bir hamlede kaldırdı oturduğum yerden. eli elimi iyice kavradı. merdivenlerden yukarı çıktık odaya girdik. elimi bırakıp yatağa ilerledi bende yorganın altına girip gözlerimi kapattım. birden ares kolunu belime doladı ve beni göğsüne çekti. burnunu boynuma gömdüğündeyse içimde bir şeyler gitti mantığım yapma diyordu ama bile bile celladımın elinden tutmuştum sonu belliydi zaten ölecektim.ne oluyordu bana. kafamdaki her şeyi yok sayıp kokusunu soludum. 

TUTSAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin