birden bir soğukluk tenime nüfus etti. hafifçe gözlerimi kırpıştırsam da açma gereği duymadım bir süre sonra bir kapı sesi ve uğultular duymaya başladım. birden yumuşak bir yere serildiğimi hissettim sonra biri üstümü örttü karanlığa karışan bilinç altım son bir sinyal verdi ve aresin kokusu burnuma doldu. karanlıktı sokak lambaları ben ve o dışında kimse yoktu. gözlerine baktım gözleri kalbindeki pisliği yansıtıyordu hastalıklı beyni ne düşündüğünü bana anlatmak istercesine dudaklarına verdiği emirle kıvrılan pislik gülüşü. kalbim sıkıştı ellerimin titrediğini hissettim nasıl gelmiştim buraya nasıl. titreyen parmaklarımı avucuma geçirdim tırnaklarım o baskı ile etimi parçalamıştı eminim ki şu an kanıyordu avuçlarım dizlerim titrerken bir adım geri attım. ve bir adım daha her adımımı sadece izliyor ve sırıtıyordu. arkamı dönüp koşmaya çalışsam da uzun saçlarımı tuttu ve kafamdan sökercesine çekerek sürüklemeye başladı beni. çığlık attım " yardım edin " nefessiz bir şekilde "ne olur yardım" nefesim kesilmişti. " yardım edin" kimse yoktu kimse karanlık sokakta benim çığlıklarımdan başka çıt çıkmıyordu. kolumu çekiştirip " hayır. bırak beniii " diyerek yattığım yerden fırladım nefes nefese karşımdaki duvara baktım. kabustu. yıllar önceki kabusumdu ama hala emarelerini taşıdığım karanlığım rüya bile görmeme izin vermiyor beynimin her bir santiminde aynı kabusu çevirip çevirip oynatıyordu. su dolu bir bardak bana uzatıldığında girdiğim hipnozdan çıkıp bardağa baktım. mor simli ojeli elin sahibi eylül bana bakıyordu. elindeki bardağı elinden almadan gözlerinin içine baktım. çok garip bakıyordu bana acıyor muydu ? hayır acımıyordu. daha garip bir bakıştı sanki gördüğüm rüyayı oda benle beraber görmüş gibi bakıyordu. bardağı titreyen ellerimle tutup dudaklarıma götürdüm kurumuş boğazım su ile ıslanırken nerde olduğumu bilmiyordum bardağı dudaklarımdan çektim ve eylüle uzatıp "teşekkürler" dedim. sesim çatlamıştı. eylül bana gerçekten içten bir şekilde gülüp kafasını salladı. üstümdeki uzun siyah swet tişörtün kollarını çekiştirdim zaten bana da büyük geliyordu. etrafa bakındım ares başımda dikilmiş ifadesiz bir şekilde bana bakıyordu. orta boy bir masada bora , utku ve alkım oturuyordu. masada her yere dağılmış kağıtlar ve dosyalar vardı. eylül bardağı masaya bırakıp tekerlekli sandalyesine oturdu ve eline aldığı kırmızı dosyayla ilgilenmeye devam etti. arkada dört tane bilgisayar vardı ve birinde de caner yazılım giriyordu tahminlerimce. büyülenmiş gibi oraya bakıyordum ne zamandır dokunmamıştım bilgisayara yazılımlarımı kodlarımı yüzüme yansıyan o ışığı özlemiştim yarama sarılmış sargı beziydi benim için bilgisayarlar. kendi aralarında konuşmaya başlamışlardı ama ne konuştuklarını duyamamıştım çünkü bilgisayardaydı gözüm aresin sert sesi kulaklarıma doldu " burası bizim ekipçe takıldığımız ve planlar yaptığımız görev dağılımlarını yaptığımız yer. " diyerek açıkladı. kehribarlarında bir duygu meltemi esip geçti ama anlayamadım kafamı salladım. ama en son revir gibi bir yerdeydik sanırım o beni buraya taşımıştı. " gelsene aşkın " dedi şakıyarak alkım. bacaklarımı deri koltuktan sarkıttım tam o sırada alkım bir çığlık koparttı ve koşarak odanın içinde bulunan kapıyı araladı. bir kaç saniye sonra elinde sürükleyerek getirdiği tekerlekli sandalyeyi utkunun yanına kaydırıp sandalyenin oturma yerini bana çevirip " bak sana da bir sandalye ayarladım. bizim ekibe geleceğin kararlaştığı an sana bir sandalye bakmaya gittim. nasıl ama beğendin mi?" dedi şakıyarak gözlerinin içi parlıyordu.hafif bir tebessümle kafamı salladım. bu kız neden hep mutluydu anlam veremedim neden benim geleceğemi duyup böyle ince düşünmüştü ki. ben onu ilk gördüğümde çok sert kana susamış biri olarak düşünmüştüm ama öyle olmadığını aşikar bir şekilde görüyordum. ares derin bir nefes verdi ve kendi koltuğuna geçti bende alkımın hevesli bakışları eylülün göz devirmesi utkununsa yaramaz bakışlarıyla oturdum koltuğa bora önündekine odaklanmış pür dikkat bir dosya okuyordu kafamı utkuya çevirdim. "naber fıstık " diyerek yanağımdan bir makas aldı. ona dönüp gülümsedim "iyi. sen ? " dedim. sanki daha bir kaç gün önce babamı kaybetmemiş intikam için kana susamamış ve demin tramvalarıdan birine kapılıp kalp krizi geçirmemiş gibi. çok garipti. insan işte yüzüne öyle güzel bir maske örüyor ki yaşadıkça acıdıkça can o maske yüzüne oturuyor ve bir yerden sonra kimse ne hissettiğini düşündüğünü anlamıyor tek bende değildi bu maske hepimizdeydi aslında. belki utkunun haylazlıklarındaydı belki alkımın kahkahalarında eylülün sessizliğinde boranın odaklandığı kağıtlarda canerin bilgisayarlarındaydı bu maskeler. benim durgunluğumda... tam utkuya cevap verdikten bir kaç salise sonra aresle gözlerimiz kesişti tıpkı hayatlarımızın kesişimi gibi kesişti. "yalancı" dermiş gibi bakıyordu aresin bakışları bana. Ares aresin kehribarların ruhsuzluğu ve boş oluşu en çokta aresin maskesinin ne kadar sağlam ve acılı olduğunu gösteriyordu. acaba ne yaşamıştı yada yaşamışmıydı ? bir an düşündüğüm bu düşünceler bu merak sinirimi bozdu kaşlarımı çatıp kafamı utkuya çevirdim. "süpmüküm bende nasıl olayım." kaşlarımı daha da çattım süpmük ne ya ? telkilata üvye olduk alt tarafı sanki kabileye üvye olduk bu ne çeşit çeşit kelimeler utku kollarını kaldırıp sallamaya başladı " sen yeter ki de kulun olayıım " diyerek bir şarkının nakaratını tekrarlıyordu. " süpmük ?" dedim soran bir sesle şarkıyı bırakıp kafasını dikleştirip üstten üstten kınarcasına baktı bana "aşk olsun aşkım " dedi. ares elinle hareket yaparak "şu kıza AŞKIM diyip durma. " dedi. söylediği şeyin üstüne aresin yanında olan bora dosyadan kafasını kaldırarak arese şüpheyle baktı sonra dönüp bana baktı sonra da kafasını tekrar dosyalara çevirdi. ares ona baktığını anlasa da anlamamazlığa vurdu. utku gözünü pörtletti ve ağzına hava doldurup tutmaya başladı. alkım el çırpıp " sihirli annem kıvılcıım buu" dedi bağrarak utku alkımın suratına tükürdü ve " nah. selana o bir kere " dedi. kınarcasına alkıma bakarak. bora utkuya eline ilk geçen dosyayı fırlattı ve " ne tükürüyosun oğlum kızın suratına" diye bağırdı. utku suratına fırlatılan dosyadan zor kaçmış bir şekilde elini göğsüne koyup " ay erkek yaa. " dedi kadınsı bir sesle. dosyayı tekrar boraya fırlattı az kalsın bilgisayarlara uçacak olan dosyayı ares tuttu ve serçe masaya koydu. caner " lanbilgisayara geliyordu allahın çarpık maymunu " diyerek utkuya itahafen konuştu. işte o an kendimi tutamayıp kahkaha atmaya başladım. eylül kafasını dosyadan kaldırmış durmaksızın kahkaha atan bana sonra eline telefonu almış sihirli annemle selanayı ayırt etmeye çalışan alkımı onun yanında canerle laf dalaşına girmiş olan utku ve canere boranın onları ayırmaya çalışına ve biraz sonra cinnet geçirip hepimizi doğramak istermişçesine ellerini yumruk yapmış arese bakıp kafasını tavana dikip " allahım ben nereye düştü ya diyerek bağırmaya başlamıştı.arese dönüp baktığımda kocaman kahkahamdan emare tebessümümle ona baktığımda bana kehribarlarının içinde yanmamı istermişçesine ve hayranlıkla parlayan gözlerle baktı bakışları dudağımdaki küçük tebessüme düştü ve tekrar gözlerime tırmandı bakışları yutkundu ve şu an bir tarafı anyaya bir tarafı konyaya bakan ekibini susturmak için bağırdı " yeter" herkes sessizleşti ve yerlerine yerleştiler "planı kuracağız ve yarın gece bu iş bitecek " sonra bakışlarını bana çevirdi bana bir dosya uzattı elindeki dosyayı alarak dosyanının içine baktığımda geniş kapsamlı haftanın altı günün kapsayan bir program gördüm kaşlarımı çatıp " bu ne" dedim. arkasına yaslanıp dudağındaki şeytani sırıtmasıyla konuştu" yarın başlıyoruz aşkın çelik. bakalım ne kadar dayanıklısın" sırıtması başıma geleceklerin küçük bir özetiydi sanırım. bu işe hiç girmemeliydim dedi bir tarafımk ama öte yandan babamın canına son verenlerin canını alacaktım. tabi önce bunu doğruluk payını öğrenmeliydim sonuçta bu beni kkarşı tarafa karşı kışkırtmak içinde olabilirdi delil isteyecektim.
YORUMLARINIZ BEKLİYORUM İYİ YADA KÖTÜ FARK ETMEZ SONUÇTA O ŞEKİLDE YÖN VERCEĞİM KİTABA ...
BEĞENDİNİZ Mİ BU BÖLÜMÜÜÜ.
RUHSAL TASVİRLERİ ÇOK YAPIYORSAM AZALTABİLİRİM AMA BU ŞEKİLDE O KADAR RAHATLIYORUM Kİ ANLATAMAMMMM.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTSAK
Akčnísadece koşuyordum... nefesim kesilir gibi oldu dinlenmem lazımdı. bir ara sokağa daldım yol ayrımında sola doğru koştum arkadaki adım sesleri çoğalmaya başlamıştı. daha da hızlandım ve karşılaştığım şeyle birden durdum. çıkmaz sokağa girmiştim. öyle...