ben aklımdaki düşünceleri susturmaya çalışırken ares erkeksi ama aynı zamanda daha önce onda hissetmediğim kadar boğucu bir sesle "onun kim olduğu seni ilgilendirmez. " onda doğru bir adım attı hareketleri deniz gibiydi durulmuş dediğim an bir dalga maviliye atıldı. Ares mavilinin çenesini tutup zehirli bir sesle " adımı azına alma giray. Yoksa ben adımı alan ağzını o çok kıymetli götüne sokarım. " dedi. Mavili sadece pis pis sırıtıp çenesini aresten kurtarıp alp arslanın odasına girdi. Ares burnundan soluya soluya bana çevirdi bakışlarını kaslı kolları gerilmişti. Korktuğumu anlamış mıydı? Göğüs kafesi nefes alış verişleriyle hiddetle yükselip alçalıyordu. Kehribarlarındaki kan bana akıyormuş gibi hissetim. Fazla yoğundular hiç olmaması gerektiği kadar fazla bu ölüm meleğinin gözlerine tutsak olmaktansa yerin altındaki o depoda olmayı diledim. Neden bana kaldıramayacağım yoğunlukta bakıyordu ki. Korkuyordum hissetmemem gereken şeyleri hissetmekten daha da kötüsü bu ölüm meleğinin kanatlarının arasında kaybolmak... Yutkunamayacağım kadar derindi bakışları sanki bir zincir vardıda. Çırpındıkça daha da sıkıyor daha da yaklaştırıyordu bizi birbirimize kehribarları hala bendeyken birden kolumda sıcak bir ten hissetim tenime değmek için yaratılmış bir ten. Kolumdan bileğime doğru indi yumuşak bir rüzgar gibi teni. Bileğimi yakaladı tıpkı ruhumu yakalayan ruhu gibi. Ve ilerlemeye başladık koridordakiler bir kaç kez dönüp bize bakmış olsada aresin bakışlarından korkmuş olacaklardı ki bakmayı bırakıp işlerine devam ettiler. Asansöre bindiğimizde ikimizde sessizdik aresin eli birden çekildi tenimden kalbim bir sarsıntıya kapıldı o an. Ares asansörün tuşuna bastığı an ışıklar gitti karanlıktı ve asansör durmuştu. Ares sesli sesli soluyordu. Asansörün düğmelerinden sızan kırmızı ışıklar aresin suretini bana bahşediyorlardı ve bu sayede kehribarları net görebiliyordum. Yine o yoğunluk sardı kehribarlarını bir adım geri atıp " n - ne oldu." sesim çok kısık çıkmıştı kelimelerimse bölük pörçüktü. Ares üstüme doğru geldi ve ellerini asansörün duvarına yaslayarak beni kafesine aldı. İşte kortuğum şey oluyordu. Ölüm meleği beni kanatlarının altına alıyordu. Kalbimdeki o dehşetle karışık adranalin nefeslerimi sıklaştırıyordu göğsüm inip kalkarken onunkine çarpıyordu. Bu kadar yakın olmamalıydık. Gözlerim kehribarlarından ayrılmıyordu tıpki onunkilerin benim kahvelerimden ayrılmadığı gibi. Birden kehribarlar sadece saliselik bir an için dudaklarıma kaymıştı. Belkide bu benim göz yanılsamamdı. Yutkundum. Yutkundu ve yaklaştı yaklaştı ve yaklaştı. Kokusunu solumam dudaklarını dudaklarıma mühürleme sebebim olabilirdi. Çok fazla yakındı ve bu çok yakıcıydı dudakları neredeyse dudaklarıma değecekti. Sonunda boğuk bir sesle konuştu. " katilim." tüğlerim diken diken olmuştu. Yaşadığım şeyi yeni idrak edercesine kaşlarımı çatıp soludum. Bir katille bu kadar yakın olmam doğru muydu? Ama ya yarın ya sonrası. Babama bunu yapanların canını kendi ellerimle almak istemiyormuydum zaten bende katil sayılmazmıydım artık. Aresin dedikleri kulağımda yankılandı ne demişti o. kanlı savaş bu kanlı savaşta bende elimi kana bulamayacakmıydım ki. Aresin sesi beni düşüncelerimde. Çekip çıkardı. "evet ben katilim. Bir dünya insanın canını canice aldım. Küçük hemde gözümü kırpmadan. Ama sana asla zarar vermem." biraz daha yaklaşıp belimi tuttu ve kendine doğru çekti bedenlerimiz birleşmişti. Tıpkı birleşmesi kaçınılmaz olan her şey gibi. "bana bunu yapma. Bana canavar de bana katil de ama sakın bana bir daha öyle bakma." dedi. Sesinde çaresiz bir acı yansıdı içime doğru en dibime kadar hissetiğim bir acı yansıdı. Beni biraz daha kendine çekti. Ne kadar yakına çekerse çeksin yetmiyordu işte daha da yakınında olmak istiyordum ne kadar yakın olusak olalım hep daha yakın daha da ve daha da bu düşünceler sinirimi bozmuştu gözlerim doldu. Neden? Diye kendime sorma cesareti bulamadığımdaysa sadece kehribarlara odaklandı gözlerim. Kehribarları önce gözlerimde yoğunlaştı dudağıma doğru inen o ateş içime de düşmüştü. Yutkunup ateşini benlerime çevirdi parmakları yavaşça sağ yanağımdaki bene değdi. Ve yine fısıldadı. "sana zarar vermem." kendinden emin bir sesle söylemişti bunu. Benden bir cevap bekliyormuşcasına baktığını fark ettiğimde dudaklarımı araladım "biliyorum" biliyorum. Gerçekten biliyor muydum? Bana zarar vermiyeceğine inanıyor muydum. İçimden bir ses çığlık çığlığa evet diyordu sen ona herkesten çok güveniyorsun. Diyer yanımsa bir ahıttaydı ateşlerin içinden bana bakıyor ve sakın sakın yapma ona inanma diyordu. Baskın gelen taraf çoktan dudaklarıma göndermişti cevabımı. Kehribarlar verdiğim cevapla karardı "tamam" bunu söylerken dudakları hafifçe dudaklarıma sürtünmüştü buda olduğum yerde irkilip geri çekilmeme sebep olsada geri çekilecek hiç bir yer yoktu. Sadece o. O vardı. Geri çekilip asansörü tekrar çalıştırdı. Işıklar gelmişti ve asansör harekete geçti dokuzuncu kata vardığımızda otomatik kapı açıldı. Asansör bekleyen birkaç kişi kaşları çatık bir şekilde bakarken aresi gördükleri an şaşkın ve korkmuş bir hal alıp kafalarını başka yerlere çevirmişlerid ares ise sadece karşıya bakıyor ve bileğimi tekrardan elleri arasına almıştı. Tanıdık çelik kapının önünde durduk. Kapıyı açıp içeri adım attı bende içeriye doğru bir kaç adım attığımda kapıyı arkamdan kapattı. Bana bakmadan üstündeki deri ceketi çıkartıp yatağa fırlattı ve çalışma odasına girip kapıyı kilitledi. Ben olduğum yerde az önce ne olduğunu nasıl o yoğun atmosferin içine girebildiğimizi sorguluyordum. Ares elinde pijamalarla çıkıp bana doğru yürüdü "alkımdan bir kaç birşeyler istemiştim senin için. çalışma odasına bırakmış. Artık burada olduğuna göre yarın birlik senin için giyecek bir şeyler getirir. Şimdilik bununla idare et." dedi yumuşak bir sesle. Kafamı sallayıp pijamaları elinden aldım. Arkasını dönüp giderken onu durdurdum" şey" dönüp tek kaşını kaldırarak bana baktı. "birlikteki herkes burada mı kalıyor." diye sordum merakla. Kafasını evet anlamında sallayıp gözlerini kıstı. "ben de bu belgeleri imzaladıktan sonra burada mı kalacağım yani." diye bir soru yönelttim. Aresin dudağının bir ucu yukarı kalktı fözlerini kıstı ve kaşlarını havalandırıp. " başka nerede kalacatın?" nefes verdi "burada kalacaksın küçük tıpkı diğerleri gibi" kafamı salladım ve dolgun dudaklarımı aralayıp bir soru daha yönelttim "peki. Burada mı kalacağım" diyerek bakışlarımı odada gezdirdim. Gözlerini kısıp dudağını dişledi ve bana doğru adımladı beni duvarla arasına aldığında duvarın soğukluğu tenime işledi. " burada kalmak istemiyor musun?" diye bir soru yöneltti ses tonu bunu öğrenmek için can atar türdendi ve çok yoğun bir boğukluktaydı. Cevap veremedim içimden kendime dahi cevap veremezken ona nasıl cevap verebilirdim ki ben. "benden rahatsız mı oluyorsun. Seni huzursuz mu ediyorum." diye bir soru daha yöneltti ben daha ilk sorusuna cevap veremezken. Sorusundan kaçmak için " sen. Benden rahatsız oluyor musun? Seni huzursuz ediyor muyum?" sorusunu ona karşı tekrarladığımdaysa gülümseyerek kafasını iki yana salladı ve " ilk ben sordum. Küçük" diyerek cevap verdi. Aramızda geçen konuşma hoşuna gitmiş olmalıydı ki kehribarlar alev alevdi. Yutkunup "ben daha küçüğüm Önce büyükler." bu sefer kahkaha attı erkeksi sesi kulağıma dolduğunda bu sesi bir şişenin içine hapsedip kapağını sonsuza dek kilitlemek istedim. Kafasını tavana doğru kaldırmıştı ve boğazındaki çıkıntı bir günah gibi gözlerime tekrardan sızmıştı." işine gelince ben küçüğüm ha." kafasını iki yana sallayıp saçını karıştırdı daha sonra elini karnıma bastırdı ve beni duvara tamamen yapıştırdı. Bedenlerimiz bir bütün olana kadar yaklaştı ve "hayır rahatsız olmuyorum." dedi. Kafamı sallayıp bakışlarımı başka yerlere çevirsemde " sen?" kaşlarını kaldırmış uzun kirpiklerinin arasından sorduğu soruya "hayır. Rahatsız olmuyorum" diyebildim. Kafasını sallayıp. "tabi rahatsız olmazsın benim gibi biri hangi kadını rahatsız eder ki." kendini beğenmişce söylediği ve sesindeki o tını beni gıcık etmişti onu boğazlıyabilirdim. Kesinlikle bunu yapabilirdim. "ama." diyerek sözüme devam ettiğimdeyse ifadesi düştü. "kendi odamı tercih ederim. Birliğin bana vereceği odayı." yüzümü kısık gözlerle süzdü ve benden uzaklaştı. "sen bilirsin güzelim. Bu adam için." parmağıyla suratını gösterdi. " intihar edecek kadınlar var. Her kadının eline böyle bir fırsat geçmez." dedi. Dalga geçiyordu her halinden belliydi. "yaa. Öyle mi o kadınlar kalsın o zaman benim yerime." dedim ve banyoya girip kapıyı kilitledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTSAK
Actionsadece koşuyordum... nefesim kesilir gibi oldu dinlenmem lazımdı. bir ara sokağa daldım yol ayrımında sola doğru koştum arkadaki adım sesleri çoğalmaya başlamıştı. daha da hızlandım ve karşılaştığım şeyle birden durdum. çıkmaz sokağa girmiştim. öyle...