24. ADSIZ ÇARPIŞMA

53 2 0
                                    

dolabın içindeki ışık gözümü alırken. kırmızı saten bir elbise gözüme çarptı. elbiseyi alıp dolabı kapattım ve dolabın karşısındaki büyük yatağa elbiseyi serdim. sol tarafı ful camla kaplı duvara adımlayıp perdeyi üzerine örtüp yatağa ilerledim elbisenin fermuarını açıp giydikten sonra yatağın yanındaki komodinin üstündeki saate baktım. daha saatim olduğu için makyaj yapmaya karar vererek çaprazımdaki aynalı masanın üstündeki makyaj malzemelerini inceleyip elime makyaj bazı alıp biraz yüzüme sürdükten sonra kapatıcıyla göz altlarımı kapattım ardından biraz rimel ve soluk bir kırmızı rujla makyajımı sonlandırdım. saate bir daha baktım tam çıkacaktım ki elbiseye göre bir ayakkabım olmadığı aklıma geldi hemen dolaba dönüp dolabın kapaklarını aralayarak bakışlarımı aşağı indirdim ve işte. siyah bileğe kadar bağcıklı pırlanta taşlarından oluşan bir ayakkabı topukları bana göre biraz fazla olsa da bunu düşünmemeye çalışarak ayakkabıyı ayağıma geçirdim. dolabı kapattığımda gözüme dağınık saçlarım takıldı istemsizce kaşlarım çatıldı. saçlarımı yapmayı nasıl unutmuştum. aynada kendime bakarak kafamı iki yana sallayıp sesli bir nefes verdim. o kadar şeyden sonra akıl mı kaldı. aynalı masanın çekmecelerini karıştırdım bir fırça bulup saçımı taradıktan sonra çekmeceleri biraz daha karıştırıp kalın uçlu bir maşa bulup saçımı yapmaya başladım. tam saçımın son kıvrılmış tutamı da parmaklarımın arasından salarken kapı tıklandı. fişi çekip maşayı masaya bıraktım ve kapıya ilerledim. kapayı açtığında girayın geldiğini düşünmüştüm ama aresi görmek beni bir nebze şaşırtmıştı. siyah kot pantolon üstüne siyah gömleği hiç çıkarmadığı kolyesi ve postallarıyla saçı yapılı bir şekilde kehribarlarını dikmiş bana bakıyordu. kasları gömlekten patlıyordu ve kokusu. ah o kokusu yok mu. çikolatalı misk ama ferah kokusu kendi kokusuna karışıp büyülü bir notayla ciğerlerime dolarken onu incelemeyi kesip elindeki küçük kutuya baktım. oda beni incelemeyi bırakarak elindeki kutuyu uzattı. " senin telefonun. hattı içinde. " dedi. yeni bir telefon tıpkı bu yeni hayat gibi... bir gün de hayatım değişmişti şimdide telefonum. burnumdan gülüyormuş gibi bir ses çıkardım ve bana uzattığı telefonu elinden alıp " sağ ol " dedim. kafasını umursamazca salladı. bir an bir sessizlik oldu. dillerimizden kelimeler dökülmese de gözlerimiz için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim  geri adım atıp " neyse ben gidiyim." dedi. bende kafamı sallayıp yavaşça kapıyı kapattım. bir anda burnuma dolamayan kokusuyla panik hissine girdim. derdim neydi benim.kafamı iki yana sallayıp yatağa uzanıp tavana bakmaya başladım. yatağa tam yanıma fırlattığım telefon kutusunu açıp telefonu etkin hale getirdim. tam o sırada kapı çaldı yerimde doğruldum ve kapıya doğru adımladım. kapıyı açtığımda biraz hayal kırıklığına uğramıştım çünkü karşımda aresi değil de girayı görüyordum. bu neden bu kadar kırılmama sebep olmuştu ve ben kendime neden tekrar sinirlenmeye başlamıştım. "merhaba. hazırsın sanırım çıkalım mı" diyerek konuşmaya başladı bir yandan da beni süzerken. çok heyecanlı görünüyordu pardon görünmüyor öyleydi. "tabi" diyerek ilerlerken arkamdan da kapıyı kapattım. yapmacık olduğu anlaşılan zoraki bir gülüşle asansöre doğru ilerledik. asansörün kapıları açıldı ve o kehribarlarla yine kesişti kahvelerim. ondan zar zor bakışlarımı çektiğimdeyse yanındaki sarışın uzun saçlı bebek yüzlü bir kız vardı. hemen hemen aresin boyuyla aynıydı boyları. yüzümü ifadesiz tutmaya çalışarak asansöre bindik ares bana değil de giraya bakıyordu ve bakışları bir mumun yanışı gibi sıcak bir bıçağın ucu kadar keskindi. o keskin bakışların kalbime saplandığını hayal ettim. anın da bir ürperdi sardı vücudumu. girayda arese dik dik bakıyordu. sarışında bunu fark etmiş olacak ki aresin kolunda olan elini aşağı yukarı sürttü. kafamı açılan asansör kapılarına çevirdiğimdeyse her yer beyaz ve siyah tüllerle süslenmiş masalarda şamdanlar çiçekler vardı. tam ortada orkestra vardı keman çalan bir adam piyanonun başında orta yaşlarda bir kadın ve  mikrofonu tutan kıvırcık bir kadın daha vardı.  insanlarla dolu olan bu koca salonda ilerlemeye başlamıştık bir kaç kişinin bakışları bize takılıyor ardından tekrar sohbetlerine devam ediyorlardı. ares ve sarışın arkamızdan geliyordu. sırtımda bakışlarının sıcaklığını hissedebiliyordum. peki yanındaki sarışın kimdi ? sevgilisi olabilirdi. belki de evlidir. bütün bu soruları yanıtsız bırakarak girayla bir masaya oturduk. giray bir süre sonra bana eğilip " ben içecek bir şeyler alayım. " dediğinde. "tamam " dedim. ve önümde döndüm. kimseyi tanımamak üstelik bu kıyafetle böyle bir ortama girmek beni çıplakmışım gibi savunmasız hissettiriyorken bir an etrafı incelemeyi kesip önüme döndüğümdeyse epey uzakta olan kehribarların hapsinde olduğumu fark ettiğim an irkildiğimi hissettim. giray elinde iki kadehle tekrardan yanıma oturdu. kafamı giraya çevirip uzattığı kadehi parmaklarımın arasına aldım. " eee Aşkın. biraz kendinden bahsetsene. yani pek iyi bir karşılama olmadığına eminim ama " dedi. mahcup bir edayla.  söyledikleri dudaklarıma acı bir tebessüm bırakırken " kesinlikle hiç iyi bir karşılama değildi yani herkesi umarım böyle karşılamıyorsunuzdur." dediğimde. giray yarım ağız gülüp gözlerini kaçırdı. " Ne. gerçekten mi ciddi olamazsın." dedim. tepkime bir kahkaha atıp " dalga geçiyorum. o karşılama sana özeldi " diyerek göz kırptı. kaşlarımı kaldırıp kinayeli bir ses tonuyla " çok hoş bir karşılamaydı gerçekten. öyle ki aklımı kaçıracaktım" diyerek kadehteki kan kırmızı şaraptan bir yudum aldım. girayın bakışları biranda yumuşadı ve " özür dilerim. her kez adına." dedi. burada ki sayılı nazik insanlardan birine denk gelmek benim için karanlık bir mağarada küçük bir ışıktı. içten bir gülüşle başımı sallayarak karşılık verdim. ne diyebilirdim ki bana yapılan onca şeyden sonra teşekkürler mi. gözümü giraydan alıp tekrar kehribarlara çevirdiğimde ares bana duvar gibi bakıyordu bende ona duvar gibi bakarak karşılıkta bulunduğumda alparslan beyin sesi kulaklarıma doldu. kafamı ihtişamlı sahneye çevirdiğimde alparslan  beysiyah takımı beyaz gömleği hafif kırlaşmış saçları ve oğluyla tıpa tıp aynı gözlerle bizi inceleyip elindeki mikrofona doğru konuştu " değerli konuklarım saygıdeğer koçlarımız ve birliğimizin yeni üyeleri çaylaklar hepiniz hoş geldiniz." dedi.  ürperten tınısı ve gür sesiyle. salonda alkışlar yankılanmaya başladığında elimi bile kaldırmadan karşımdaki adamı inceliyordum. alparslan bey konuşmasına devam etti." bu gün buraya toplanma sebebimiz çaylaklarımıza motivasyon vermek ve onları evlerinde hissetmelerini aynı zamanda üyelerimizle kaynaşmalarını amaçlayan bir balo düzenlemek istedik." ne kadar nazik bir konuşma onu başka bir yerde başka bir konumda dinlemiş olsam ne kadar saygılı ve naif bir adam derdim ama hayat beni öyle bir alt üst etmişti ki dünyam tersine dönmüş doğru yollar yanlışa dönmüş yanlış yollardaysa yangınlar vardı dumandan önümü göremezken henüz kendime dahi itiraf edemediğim bir yanma korkusu vardı içimde. " o zaman iyi eğlenceler " diyerek sahneden indi. suratındaki korkutucu gülümsemeyle salon çıkışına ilerledi. terlediğimi hissederken alparslanı izlemeyi bırakıp önüme döndüm. masaya odaklanan gözlerim girayın teklifiyle ona odaklandı. " dans edelim mi" dedi. anlı hafif kızarmış gözleri tedirgin bir şekilde.  onu mahcup bir bakışla reddedeceğim sırada "lütfen" dedi. daha fazla direnemedim çünkü biliyordum ne kadar itiraz etsem de durmayacak gibiydi. uzattığı elini tutup masadan kalkıp beraber piste yürüdük. bir elini belime attı ve diğer elimi tutmaya devam ederken bende boşta kalan elimi omuzlarına koydum şarkıya göre bir ritim tutturarak dans etmeye başlamıştık. elimde olmadan gözüm arese takıldı gözünü kırpmadan bize bakıyordu. yanındaki sarışın ona doğru yaklaşıp kulağına bir şeyler söyledi ares bana bakmayı bırakıp sarışına döndü. ona çok yaklaşmıştı hem de çok birden aresin eli sarışının bacağına gitti. anında bakışlarımı giraya çevirdim. piç adam , şerefsiz , katil bir playboydu resmen bu kas yığını. bu çocuktan uzak durmalıydım kesinlikle kendime güvenmediğimden değil ben bir katile asla bakmazdım ama bu çocuk tek kelimeyle tehlikeliydi. hem de her anlamda. giray " ne oldu." kafasını çevirip demin pürdikkat seyrettiğim yere bakıp kafasını tekrardan bana çevirdi suratındaki salaksı sırıtma her ne kadar sinirimi bozsa da bende dudağımı kıvırıp ona eşlik ettim. " pek alışık olduğum şeyler değil" dedim. aslında alışık olmadığım bir şey değildi ama arese baktığımı başka şekilde açıklayamazdım. " ares bu alışsan iyi olur. hele esinle bir araya gelince hiç durmazlar. " dedi gülerek. iğrençti. gerçekten iğrenç. demek adı esindi. 

TUTSAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin