12. YALAN MASALLAR

109 4 0
                                    

elini çenemden geri çektiği an derin bir nefes almıştım ki kokusu hala benleydi. ares benden uzaklaşarak koridorda kayboldu. her şey artık fazla geliyordu nefes almak istediğim her an yeni bir bela ortaya çıkıyor beni yakıp yıkıyor geriye sadece unutulamayan kabusları kalıyordu bu zamana kadar içime attığım belli etmediğim ne varsa şu bir kaç gün yaşadıklarımla beraber bir çığ kütlesi gibi yuvarlanıyordu üstüme. babam yoktu. ata yoktu. artık bende yoktum. gözümden süzülen yaşları yeni fark etmek daha da canımı yakmıştı görüşüm bulanıklaşıyordu koltukta cenin pozisyonu şeklinde uzandım sessizce ağladım sadece ağladım geçmişime . geleceğime ve bu günüme ağladım.  bir gürültü koptuğunda irkilerek yattığım yerden doğruldum. az önce camekan duvar patlamıştı her yer cam kırığı olmuştu daha ne olduğunu idrak edemeden bir silah sesi patladığında kalbimin boğazımda attığını hissetim.  bir anda donup kaldığım yerden kaslı bir kol tarafından sarılıp sürüklenmeye başlamıştım ilk başta sesten dolayı hala korkuyor olsam da kokusundan tanımıştım onu. kulağıma doğru fısıldadı "hadi gitmemiz gerek " korku ve endişeli gözlerle ona baktım " ne oluyor " ben kekeleyerek konuşurken ares tahta bir kapıyı açtığı gibi soğuk hava yüzüme hücum etti. " hay sikiyim böyle işi "  "nereye gidiyoruz " diye sordum tereddütle. bir yandan karda bata çıka yürüyorduk. aresin arkasından ilerliyordum kafasını bana çevirdi "birliğin adamları peşimizdeler "  yutkundum "tamam ama arabayla gidebilirdik. bu soğukta donarız yada hayvanlara yem oluruz " ellerimi hissetmiyordum burnumun kızardığından emindim.  hafif alaylı bir gülüşle " ne kadar zeki bir şeysin sen öyle " diyerek elimden tutup tekrar yürümeye başladı " silahla saldırdıklarına göre çevremizde olmalılar arabayı garajdan çıkarırsam burada olduğumuzu belli eder. açık hedef haline geliriz bunu göze alamam " dedi. haklıydı yine de bunu ona söylememe gerek yoktu. göz devirip iç çektim.  onun yandan profiline baktığımda dilime bir çok soru doluşuyordu ama sormaya cesaret edemiyordum. kendimi cesaretlendirip aklıma ilk gelen o acınası korkunç soruyu sordum. "sen " durdum sanırım soramayacaktım. kehribarlarını bana çevirdi devam etmemi istercesine " ilk birini öldürdüğünde kaç yaşındaydın. " diye sordum bir anda. bu soruyu beklemediği kesindi gözlerimin içine garip bir yoğunlukla bakıp yürüdüğümüz yola çevirdi bakışlarını. belirgin adem elmasının hareket ettiğini gördüm. yutkundu. bir kaç saniye ruhu alınmış kelimeler döküldü dudaklarından " on altı" bana bakmadan cevaplamıştı sorumu onu yan profilden incelerken bana bakmasını öyle çok istiyordum ki o kehribarlarda biraz bile insanlık var mıydı merak ediyordum. şaşırmıştım. "çok küçükmüşsün " diyebildim ne diyebilirdim ki  sırıttığını gördüm kehribarlarını bana çevirdi. dudakları alay etse de gözleri onu ele veriyordu. " küçük mü ?. sen üç sene önce o yaştaydın ama ufaklık " diyerek sinir edercesine gülmeye devam etti. içimdeki suratını yumruklama isteğini görmemezlikten gelerek. " ha ha ha" "çok komik gerçekten " burnumdan soluyordum elinin içindeki elimi çekip kollarımı birbirine doladım " ben en azından gencim güzelim. sen kendine bak. yaşlı öküz " diyerek tısladım bir an kendimi tutamayarak. hızlıca arkasını dönüp bana öldürücü bir bakış attığındaysa artık bu bakıştan o kadar da etkilenmediğimi düşündüm. yani o kadar da korkutmuyordu beni. artık. tek kaşını kaldırarak " öküz " " öyle mi öküz " diyerek üstüme yürümeye başladığında göğsüne ellerimi koyup onu kendimden uzak tutmaya çalıştım.  kulağıma eğilip " seni burada bırakmamı istemiyorsan o küçük çeneni kapat ufaklık." benden uzaklaşıp ilerlemeye devam etmeye başladı bende arkasından takip ediyordum.  

bir süredir yürüyorduk ve ben çok üşümüştüm dayanacak halim  kalmamıştı neredeyse sessizdi oda bende sessizken bile konuşmuyorken bile o kadar şey söylüyorduk ki birbirimize bunu hissediyordum. ona güvenmiyordum ben kimseye güvenemiyordum ki. korkuyordum ya beni burada boğup öldürürse. diğer tarafım bu soruya gözlerini devirdi. manyak mısın kızım çocuk ölme diye seni buralara kadar getirdi üstüne silahlı adamlar peşimize takılmasın diye bu soğukta yürüyoruz sonuçta hem bir şey yapsa yapardı şimdiye kadar. gözlerimi kısıp kafamı salladım bu düşünceye. "bir dakika ne çocuğu ya bu bildiğin koskoca adam. " diye düşündüm. ares şaşkın gözlerle bana baktı "ne "  dedi kaşlarını çatarak. sesli mi düşünmüştüm. rezillik. bildiğim bütün belaları kendime okurken " yok bir şey " diye yanıtladım onu. gök yüzüne baktım hava kararmıştı. karşımızdaki ana yolu gördüğümde bu işkencenin bitmiş olma düşüncesiyle gülümsedim hafifçe.  " şimdi ne yapacağız buradan araba geçer mi " ares elindeki telefonu kulağına götürdü " bora neredesiniz." karşı tarafı dinlerken kolumdan tutup çekiştirmeye başladı beni de kendiyle beraber götürüyordu. bıraksa zaten peşinden gidecektim öküz işte ne olacak. siyah bir aracın önünde durduğumuzda kolumu bıraktı ares aracın arka kapısını açıp geçmem için belimden hafifçe ittirdi. koltuğa oturduğum an klima donmuş kemiklerime işledi. bu beni rahatlatmış ve uykumu getirmişti. areste boranın yanındaki koltuğa oturduğu an bora arabayı çalıştırdı. "nereden anladılar lan bunlar bizim burada olduğumuzu hani takip edilmediğinizden emindiniz. " ares borayı azarlarken gözlerimi kapattım ve sıcağa teslim oldum. aresin bakışlarını hissedebiliyordum üzerimde. " ya ölseydi" sessizlik " camın önünde olsaydı kurşun ona saplanabilirdi. " diye hırlıyordu ares. bilincim yerinde değildi. sanki hayal görüyordum. bora derin bir nefes alıp verdi. "haklısın savaş haklısın " savaş mı?  "ama bu kızı sürekli koruyamazsın saklayamazsın onun kim olduğunu biliyorsun dimi" boranın sesi keyifsiz çıkıyordu. kimdim ki ben. hiç bir şeyden haberi dahi olmayan salağın tekiyim işte. ares bir nefes aldı " biliyorum bora ama" bir öff sesi çıkarttı ares bora sessizdi. kendimi karanlığa bıraktım. sıcaklık bir anda yırtıldı soğuk vücuduma çarpmıştı bu daldığım uykudan hafifçe ayılmama sebep olmuştu. aresin kokusu burnuma dolduğu an yattığım yerden havalandığımı hissetim gözümü açacak halim olmadığından buna izin verdim. bir zil sesi yankılandı ardından kapı açılma sesi ve alkımın sesi " içerisi sıcak yiyecek bir şeylerde var ekip burada. geçinde konuşalım" diye fısıldadı. içeriye girdiğimizi değişen havadan anlayabilmiştim bir süre sonra kapı kapandı. utku " ne yaptınız lan kıza. bayıldınız mı ? kavgalarınızla " dedi umursamaz şakacı bir sesle. eylül " ya utku bir siktir git zaten bir dünya derdimiz var " diyerek bağırdı utkuya. ares sessini çıkartmadan yürümeye başladı. merdiven çıktığımıza emindim. daha sonra yumuşak bir yere bırakıldığımda üstümde hala olan o yorgunluk tekrar bedenimde baş gösterdi. ares üstümü örttü. bir kaç dakika sessizlikten sonra aresin adım sesleri parkede yankılandı. yorgana iyice sarıldım aşağıdan sesler geliyordu ama uykum o kadar çok vardı ki onların gürültüsünü dinlerken karanlık yine beni içine çekti. başımda keskin bir ağrıyla uyandım kafamı vurduğum yer sızlıyordu doğrulup küçük yara bandını çıkartıp yarayı kontrol ettim kabuk bağlamıştı. yataktan kalktım aşağı inip inmemek arasında kaldım ama inmeliydim çünkü  çok susamıştım su içip tekrar yukarı çıkardım zaten.  odadan çıkıp karşımda duran merdivenlere doğru ilerledim ve merdiveni inmeye başladım ayak seslerimi duymuş olacaklar ki az önceki gürültüden eser yoktu. utku ikili koltuğa yayılmış gözündeki güneş gözlükleriyle bana bakıyordu alkım elinde bir meyve tabağıyla utkunun ayaklarının dibine oturmuştu karşı koltuklarındaysa caner elindeki bilgisayarı televizyona yansıtmış bir şeylerle uğraşıyordu benide tek fark etmeyen oydu şu an ares bir elinde sigara diğer elinde viski olduğunu düşündüğüm içeceğiyle tekli koltuğa yayılmıştı kehribarları bendeydi yanında kollarını birbirine dolamış bora vardı eylül ise canerin yanındaydı ve bana beni öldürmek istercesine değil de normal bir insanmışım gibi bakıyordu. şaşırtıcı gerçekten. gözlerim herkesi inceledikten sonra televizyon ekranına gitti.  


TUTSAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin